44. Allah’a Yönelmek

اَلْمَالُ وَالْبَنُونَ ز۪ينَةُ الْحَيٰوةِ الدُّنْـيَاۚ وَالْبَاقِـيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً

“Mal mülk, çoluk çocuk… Bütün bunlar dünya hayatının süsleridir. Ama bâkî kalacak yararlı işler ise Rabbinin katında, hem mükafat yönünden hem de ümit bağlamak bakımından daha hayırlıdır.” (Kehf Sûresi, 18/46)

Muhterem Müslümanlar!

Bir insan, hâlihazırda yaşadığı ve ileride yaşayacağı hayatını nurlandırmak, canlı bir hâle getirmek, canlı bir zamana sahip olmak istiyorsa o, hayatını Allah’ın yolunda, Cenab-ı Hakk’ın rızası istikametinde kullanmak zorundadır. Zamanın her parçasına Cenab-ı Hakk’ın mübarek isimlerini işlemeye çalışmalıdır. Üzerinden bir gün geçmesin ki o gün içinde Cenab-ı Hakk’a ait büyük bir hayır, büyük bir sevap yapmış olmasın. Öylece o gününe hayat kazandırmış olmasın. Âhiret hesabına onu emanet olarak Allah’a teslim etmiş olmasın. İnsan böyle yapmazsa sahip bulunduğu bütün fâni şeyler, bu fâni dünyadaki her fâni gibi fena bulur gider. Sahip bulunduğu her şey –kabirde cesedinin başına geleceği gibi– çürür, kokuşur ve en sonunda toprağa karışır, mahvolur gider.

Ama insan, ruhî hayatıyla, kalbî hayatıyla, tasavvurî hayatıyla ebediyet kazanmak istiyorsa ebedî bir Zat’a, Cenab-ı Hakk’a müteveccih olsun. Gönlünü Cenab-ı Hakk’a tevcih etsin. Cenab-ı Hak’tan gayri başka tarafa dönmesin. Tâ ebediyetin şuaları onu da ebedileştirsin. Onun sahip bulunduğu zaman parçalarını da ebedileştirsin. Geçmiş ve gelecek hayatını nurlara gark etsin. Ehl-i dalalet için çok tehlikeli, çok üzüntü verecek olan âhiret istikbalini onun için Cennet sarayları hâline getirsin.

Biz işte böylesine, ya zamanımızı ebedileştirme veyahut da onu maddî varlığımız gibi maddî varlığımızla beraber toprağa gömme, yok olmasını acı acı seyretme durumuyla karşı karşıya kalacağız. Ya namazlar, zekâtlar, sadakalarla geçmişimiz nurlanacak, ömrümüz ebedileşecek veyahut da kapkaranlık bir mazi ile beraber kapkaranlık bir istikbal; her şeyi yutan, her şeyi bitiren ve her şey kendisinde biten, sona eren kapkaranlık bir kabir bizi bekliyor olacak.

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan, malın ve evladın, dünya hayatının zineti olduğunu ifade ettikten sonra şöyle buyuruyor:

وَالْبَاقِـيَاتُ الصَّالِحَاتُ خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً وَخَيْرٌ اَمَلاً

“Baki kalacak yararlı işler ise Rabbinin katında, hem mükafat yönünden hem de ümit bağlanması bakımından daha hayırlıdır.” (Kehf Sûresi, 18/46)

Kur’ân, insanın âhirete müteveccih yaptığı her şeye ‘bâkiyât’ diyor. Yani namazlarına, oruçlarına, zekâtlarına… İnsanın, hüsn-i niyetle, kalbî istikametiyle, Cenab-ı Hakk’a karşı bütün mükellefiyetlerini yerine getirmesini, bütün menhiyattan, yasaklardan içtinap edip sakınmasını ise ‘salihât’ olarak isimlendiriyor. Bir başka deyişle, salihât, insanın, bütün iyilikleri yapıp bütün kötülükleri ayağının altına almasıdır.

İşte bunlar, خَيْرٌ عِنْدَ رَبِّكَ ثَوَاباً “Rabbinin katında sevap bakımından hayırlıdır.” Şayet geçmişiniz bu kabil amellerle doluysa siz geçmişinizi sevaba gark etmişsiniz demektir.

وَخَيْرٌ اَمَلاً İstikbale ümitli bakıyorsanız, bir emeliniz, bir arzunuz, bir idealiniz varsa işte bu da ancak salihât sayesinde tahakkuk edecektir.

Dünya, dünyaya bakan yönüyle fâni ve geçicidir. Siz de fâni ve geçicisiniz. Siz, Allah’a müteveccih olmazsanız sizin ruhunuz ve kalbiniz de fâni ve geçicidir. Fakat hem malını, mülkünü hem kendi varlığını, benliğini hem de kalbini ve ruhunu ebedileştirmenin bir yolu vardır: Allah’a müteveccih olmak.

Allah’a müteveccih olduğunuz, O’na yöneldiğiniz takdirde gelecek hayat sizin için nurlanacak, ümitten tomurcuklar hâline gelecektir. Geçmiş nurlanacak, yığın yığın sevapla âhirette sizin karşınıza çıkacaktır.

Şuurlu mümin, uyanık mümin, Allah’ın kendisine ihsan ettiği her şeyi Allah yolunda sarf eder, Allah’a verir. Size Allah tarafından hediye edilen her şeyi yeniden Allah’a vermek…

Allah mutlak olarak her şeyden müstağnidir, O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Sizin vereceğiniz fâni şeylere de ihtiyacı yoktur. Fakat bakî, ezelî ve ebedî olan o Sultan, sizin gibi fâni varlıkların mâmelekini kendisine almak, yani kendi yolunda sarf edilmesini istemek suretiyle bâkileştiriyor, ebedileştiriyor. Yine sizin hesabınıza yapıyor bunu.

Siz şu fâni varlığınızı O’na verdiğiniz zaman ebediyet kazanacaktır bu varlık. Onun için uyanık mümin, varlığını Allah yolunda sarf edecektir. Sarf edip onun yükünden kurtulmaya bakacaktır. Mesuliyetinden, hesabından kurtulmaya bakacaktır.

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), Hazreti Âişe’nin yanında, kendi mübarek lisanıyla cennete gireceğini müjdelediği Abdurrahman b. Avf hakkında şöyle buyurmuştu: Abdurrahman b. Avf’ı gördüm cennete giriyordu, fakat arkası üstü sürüne sürüne, emekleye emekleye giriyordu. Sebebi şu: Çok fazla dünyalığa sahip. Mâmeleki pek çok!”71

Bir insan sahip olduğu o kadar dünyalığın hesabını verince öyle olacaktır, dize gelecektir.

Allah Resûlü bu dünyadan ayrıldıktan sonra bir gün Hazreti Âişe, Abdurahman’a, Allah Resûlü’nün onun hakkındaki bu sözünü aktarmıştı. O esnada ona ait bir kervan da Medine’ye girmek üzereydi. Abdurrahman, Hazreti Âişe’den Resûl-i Ekrem’in kendisi hakkındaki bu sözlerini işitince develerinin zimamına kadar ne kadar mâmeleki varsa hepsini Allah yolunda sarf etti. “Beni dize getirecek, beni arka üstü oturtacak dünya batsın gitsin.” diyordu. Nitekim hepsini bir çırpıda Allah yolunda sarf etti.

İşte o zaman batmadı o dünya. O zaman Allah’a verildiği için ebediyet kazandı. Onun sırtına binen dünya, onu sırtına aldı ve ona binek oldu. Onu sırattan geçirecek bir binek hâline geldi… Allah yolunda sarf ettiği için.

Dikkat buyurun!

Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), müminlerin namaz kılmaları, oruç tutmaları, hacca gitmeleri, cihat etmeleri kadar dünya anlayışlarına da ehemmiyet veriyordu. O’nun en fazla düşündüğü husus bu idi. Israrla bunun üzerinde duruyordu. Niceleri dinini, makamı karşılığında sattı… Niceleri dinini, dünyası karşılığında sattı… Nice gençler var ki bugün müptela oldukları bir kısım tiryakiliklerden, cismanî arzulardan ötürü camiye gelmemekte, Allah karşısında secde etmemektedir. İnsanlar, kulağını kalbine verse, kalbinin sesini dinlese, kendi kendine “Allah’a niçin secde etmiyorsun? Niye gururunu kırıp Allah karşısında iki büklüm olmuyor, yere gelmiyorsun?” diye sorsa nefsinden şu cevabı alacaktır:

“Alışkanlık hâline getirdiğim sefil arzularımı, fena isteklerimi terk edemiyorum, boş boş gezmeyi terk edemiyorum, eğlenceyi terk edemiyorum, sağda solda, şununla bununla boşa vakit harcamayı terk edemiyorum.” Nefsi kendine bunları dedirtecektir.

Muhterem Müslümanlar!

Dünya, bütün yönleriyle insanı Allah’tan alıkoyucudur. İnsan, dünyayı anlayabilir, onun sırtına binebilirse, Abdurrahman b. Avf gibi, o sırtındayken dünya kendisine binek olur. Onu sırattan geçirir, cennete ulaştırır.

Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem), Tebük hâdisesi münasebetiyle ashâbına ciddi tahşidatta bulunmuştu:

Yarına çıkacağınıza teminatınız olmadığı hâlde yarınlar için çalışıyorsunuz. Hâlbuki katiyen inandığınız âhiret yarını için o kadar az çalışıyorsunuz ki, o, dünyevî işlerle mukayese edilecek olursa, sinek kanadı kadar dahi değildir. Dikkat edin! Sinek kanadı kadar kıymeti olmayan dünya işleriniz o kadar çok ki… Allah hesabına çalıştığınız şeyler, o dünya işlerinin yanında sinek kanadı kadar ya kalıyor veya kalmıyor. Ey insanlar! Allah’a inandığınız kadar Allah yolunda, âhirete inandığınız kadar âhiret yolunda olun.

Mümin bunları çok güzel ayarlarsa muntazam bir hayat yaşar, zikzaklardan kurtulur.

Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) değişik bir eda, değişik bir hava içinde Allah yolunda harcamaya teşvik eden bu sözleri söylemişti ve bu sözler gönüllerde hemen bir uyanışa vesile olmuştu. Herkes coşmuştu. İnsanlar neye sahipse hepsini Allah yolunda sarf etmek için âdeta yarışa girmişti. Hazreti Osman, Allah Resûlü’nün teşviklerini duyar duymaz hemen evine koşmuş, altın gümüş ne varsa hepsini doldurup getirmiş, Resûl-i Ekrem’in kucağına bırakıvermişti. Resûl-i Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir taraftan getirdiklerini elinde eviriyor, çeviriyor, bir taraftan da şöyle söylüyordu: Osman’a bundan sonra yapacakları zarar vermez. Osman bundan sonra hata da yapabilir fakat yapacağı hatalar ona zarar vermez.”72

Sahabe, keşke ben de bu kadar dünyalığa sahip olsaydım, keşke ben de hepsini Allah yolunda sarf etseydim, keşke ben de Nebi’nin mübarek dudaklarından dökülen bu müjdeye mazhar olsaydım düşüncesi içindeydi.

Yine bir seferinde Resûl-i Ekrem, bu mevzuda teşvikte bulunmak üzere minbere çıkarken dudaklarından şu sözler döküldü: “Yâ Rabbi, Osman’ın yaptığı iyiliklerin altından kalkamıyorum.” O anda Cibril-i Emin nazil oluyor, diyor ki: ‘Allah ferman ediyor: Habib-i Zişan’ım, Sen Osman’ın yaptığı iyiliklerin altından kalkamazsan, Ben kalkarım onun altından.”

Dünya, Allah’a verilmek suretiyle ebediyet kazanıyor. Fâni dünya, yüzüne tükürüklerimizi saçtığımız dünya, sinek kanadı kadar ehemmiyet vermeyip hakaretle ayağımızın altına aldığımız dünya, Allah yolunda sarf edildiği zaman gökler kadar kıymet kazanıyor. Cenab-ı Vacibü’l-Vücud Hazretleri, kemal-i izzet, kemal-i rahmet ve kemal-i şefkatle konuşuyor. Kâinatı konuşturuyor, melekleri konuşturuyor. Gökler ve yer elinde olan Allah ferman ediyor:

“Sen Osman’ın yaptıklarının altından kalkamazsan Ben kalkarım!”

İşte yarınlarımıza, âhirete ait istikbalimize hayat vermek, onu nurlandırmak, böylesine fâni ve geçici şeyleri bâkî ve kalıcı bir surete tebdil etmek niyetiyle, Allah yolunda sarf etmekle olacaktır. Muhafazasına gücümüzün yetmediği, korumasına imkân ve iktidarımızın olmadığı dünyaya ait bu şeylerin sorumluluğundan ancak bunları Allah’a vermekle, Allah’a satmakla, Allah yolunda sarf etmekle kurtuluruz.

Cenab-ı Vacibü’l-Vücud ve Tekaddes Hazretleri böylesine geçmiş ve gelecek zamana mübarek adını, şanını işlemeye muvaffak olmuş kullarından eylesin bizi de. Mazisi karanlık, istikbali karanlık, bedbaht, bedbin kimseler olmadan bizleri masun ve mahfuz buyursun.

Âmîn.

5 Temmuz 1974, Alemizade Sırönü Camii, Edremit


71 Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 6/115; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr 1/129.

72 Tirmizî, menâkıb 18; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 5/63.

-+=
Scroll to Top