50. Kur’ân Huzur Kaynağıdır

هُوَ الَّذ۪ى يُـنَـزِّلُ عَلٰى عَبْدِه۪ٓ اٰيَاتٍ بَـيِّـنَاتٍ لِيُخْرِجَكُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۘ وَاِنَّ اللهَ بِكُمْ لَرَؤُفٌ رَح۪يمٌ

“Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna, apaçık âyetler indiren O’dur. Doğrusu Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir.” (Hadîd Sûresi, 57/9)

Muhterem Müslümanlar!

Beşer, kendisine çok pahalıya mâl olan, canını yakan, neslini heder eden, malına, aklına, hukuken muhafazasına memur olduğu her şeye kıyan bir Kur’ânsızlık devri yaşamaktadır. Cahiliye’ye denk, belki onu da geride bırakacak bir Kur’ânsızlık devri… İlahî maksatların anlaşılmadığı, Allah’ın isteklerinin arkasından koşulmadığı, kupkuru, kaskatı bir devir.

Cahiliye dönemi; ümitsizlerin, kalbi kırıkların devriydi. Bu devirde paramparça olan kalblere derman bulunamıyordu. İnsanlar ölüp gidiyorlar, gittikleri yerden döneceklerine ya da orada dirileceklerine dair bir kanaatleri olmadığı için de arkalarında daima ümitsizlik, hasret ve nefret bırakıyorlardı.

Çocuklar ümitsiz, ihtiyarlar mutsuz ve endişeli, delikanlılar da serkeşti. Kendisini intizar eden ve yutmak üzere ağzını açıp bekleyen kabir karşısında, yaşlı elbette ümitli olamayacaktı. Kendini ölümden çok uzak gören delikanlı, tabi ki serkeşliği bırakamayacaktı. Ve çocuklar… Çabuk müteessir olan, ince kalbli çocuklar çevrelerinden kopup giden kimseler karşısında elbette ağlayacak ve gülmeyi unutacaklardı.

Cahiliye devri buydu.

Siz bu tabloyu hayalinizde canlandırdıktan sonra bir de şu asrımızın kalbi kırıklarına, heyecanı sönmüşlerine, âhiret adına nasibi kalmamış bedbinlerine bakıverin. Aynı perişanlığı bütün dehşeti ile müşahede edeceksiniz. Üniversite kapılarından lise koridorlarına kadar Mevla’ya inanmayan bir sürü insanın huzursuzluğunu göreceksiniz.

İşte bu üst üste karanlıklar, Saadet Asrı’nda imanın nurlarıyla aydınlanmış, Kur’ânî bir çığır açılmıştı. Yaşlı insan, gönlündeki Kur’ân’la ümitvar olmuş, kendini bekleyen kabri saadet saraylarına açılan bir kapı, şu dâr-ı hizmetten mükafat evine götüren bir koridor olarak müşahede etmişti. Delikanlılar serkeşliği bırakmış, kızların diri diri toprağa gömülmeleri geleneği terk edilmişti. İnsanlar saldırganlıklarından vazgeçmiş, böylece Cahiliye anarşisi sona ermişti. Çünkü insanların ellerinde Kur’ânî ölçüler vardı. O ölçüler, onlara âhiretten, hesaptan bahsediyordu. فَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَهُۘ۝وَمَنْ يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرّاً يَرَهُ diyor, zerre kadar hayrı ya da şerri olanın dahi bunların karşılığını göreceğini hatırlatıyordu. Bu vesileyle insanlar bütün hissiyat ve hevesatlarıyla frenleniyordu. Kur’ân, keskin bir kılıç gibi kötü arzuları kökünden kesiyordu. Böylece devrin gencinin vaziyeti değişiyordu. İştiyakla âhireti bekleyen genç, bütün enerjisiyle insanlığa hizmetkâr hâline geliyordu. En küçük hâdiseler karşısında müteessir olan, kaybettiklerine, anne babalarının gidişine ağlayan çocuklar, onların cennete kanatlandıkları inancıyla huzura kavuşuyorlardı. O altın çağda sekiz on yaşındaki çocuklar dillerinde Kur’ân, içlerinde maksad-ı Sübhân, âhirete gidenlerden endişe duymaksızın mutlu yaşıyordu.

Kur’ân’la beraber her yere, herkese huzur gelmişti. Kimse kimsenin canını yakmıyor, eskiden beri hukukun temel prensiplerinden olan aklın, dinin, nefsin, neslin ve malın muhafazası teminat altına alınıyordu. Herkes her şeyden emin olarak yaşıyordu. Kapılar, pencereler, dükkânların kepenkleri açıktı. Bu açıklıklardan girse girse huzur, mutluluk ve üns esintileri giriyordu.

Adiyy b. Hâtim anlatıyor: “Allah Resûlü’nün huzurunda idim, bir adam geldi, yoksulluktan şikayet etti, sonra başka biri gelip eşkiyanın yol kesmesinden şikayet etti. Allah Resûlü buyurdular ki; ‘Ömrün olur da yaşarsan hevdeci içinde bir kadının tek başına Hire’den yola çıkıp da Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan Kâbe’yi tavaf ettiğini göreceksin.’”85

Evet, Kur’ân’ın rehberliğinde bu müjdelenen devir gelmişti. O kadar güvenli bir atmosfer oluşmuştu ki bir kadın devesinin üzerinde tek başına günlerce yol katediyordu da güvenlik konusunda en küçük bir endişe taşımıyordu.

Muhterem Müslümanlar!

Eğer komünizm, sosyalizm gibi çeşitli ‘izm’lerle ifade edilen sistemler vesilesiyle insanlığa huzur getirmek isteyenler, Kur’ân’ın getirdiği bu huzur dönemine az âşina olsalardı başka arayışlara girmeyeceklerdi. Teorik ya da pratik anlamda bu ideolojileri savunanların tamamı, Saadet Devri’nin tahakkuku için Kur’ânî hakikatlere sarılacaktı.

Kur’ân öyle şanı yüce bir kitap, öyle mûciz-beyan bir hitaptır ki hangi karanlık devrin içine girse onu aydınlatır. Bu Yüce Kelâm’ın hayatımıza hayat olması; kan dökmeye, insan öldürmeye, silah kullanmaya veya el, ayak kesmeye bağlı değildir. Bombalar, molotof kokteylleri yoktur onda. Kur’ân’ın lügatinde yıkmanın, kırmanın, saldırganlığın ve barbarlığın yeri yoktur. Onun sloganlarla işi yoktur… Kur’ân sadece gönüllere taht kurmanın yolunu arar. Onunla herkes melek-misal bir hüviyete bürünür. Buna, Hazreti Muhammed’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) günümüze kadar aralıklı olarak, bazen yirmi beş bazen elli bazen yüz sene bazen de daha uzun sürmüş olan saadet dönemleri şahittir.

Kur’ân’ın ortaya koyduğu prensipler hayal değil, hakikattir. Bunun dışındaki sistemler ve ‘izm’lerle adlandırılan bütün ideolojilerin hepsi birer safsata, iddia ve hülyadan ibarettir. Kapitalizmden komünizme, sosyalizme kadar bu ideolojilerin hepsi huzur getireceği iddialarıyla gelmiş ama her defasında insanlığı kana boğmuştur. Üniversite kapılarına kadar anarşizmi getirmişler, milleti rahatsız etmişlerdir. Şimdiye kadar bu ideolojileri savunanlardan beş tanesinin arasında dahi iddia ettikleri huzurlu sistem kurulamamıştır. Bir dönemde kurulduğu iddia edilen Rusya’da bu sistem, milyonlarca insanın cesedi üzerine inşa edilmiştir. Yüzbinlerce insan sürgün edilmiş, yüz binlercesi ise zindanlarda çürütülmüştür.

İnsan beyninden çıkan sistemlerin hemen hepsinde kan vardır, gözyaşı vardır, anarşi vardır. Yol, Kur’ân’ın yoludur. Huzur ve saadet de bu yoldadır. Zira Kur’ân’ın hayat sistemi Allah’ın ezelî kelâmından çıkmıştır. İnsanoğlu, mutluluğu ancak iman atmosferinde, Kur’ân’ın nurlu havasında tadacaktır. Yüce Kur’ân’ın tatbik sahasına konulmadığı her zaman dilimi insanlık, mutluluktan ve saadetten uzak kalmaya mahkûm olacaktır.

Allah Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri, Kur’ân’ın nuruyla kalblerimizi tenvir eylesin. Bizleri Kur’ân’ın hizmetkârları yapmak suretiyle saadet-i dâreyne dünya ve âhiret saadetine mazhar kılsın.

Âmîn.


85 Buhârî, meâkıb 25; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4/564.

-+=
Scroll to Top