6. HASSASİYET

Tebliğ insanı ızdıraplıdır; insanların doğru yoldan sapması, Allah’ın emirlerini çiğneyip O’na baş kaldırması, tebliğ insanını ta can evinden vurur. İrtidatlar, onu iki büklüm eder ve tebliğ adına çaresiz kalıp eli kolu bağlandığı anlar, onu çileden çıkarır ve ona hafakanlar yaşatır. Kur’ân, Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) hitaben: لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ أَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِنِينَ “Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!”1 derken, Allah Resûlü’nün tebliğ adına çektiği ızdırabı ve bu ızdıraptan doğan ruh hâlini resmeder. Esasen ızdırabının keyfiyet ve durumuna göre bu ruh hâli, her tebliğ insanında vardır ve olması da gerekir.

İrtidat, dinden dönme demektir. Buna göre mürted ise, daha önce inandığı bütün mukaddesatı inkâr eden insandır. Ve bu insan bir bakıma Müslümanlara ihanet etmiştir. Bir kere ihanet eden, her zaman ihanet edebilir. Onun için de bazılarına göre mürtedin hayat hakkı yoktur. Ancak fıkıh âlimlerinin sistematize ettiği şekle göre, mürted hangi meseleden dolayı irtidat ettiyse, evvelâ ona o mesele en ince teferruatına kadar anlatılıp izah edilecektir. Belli bir süre takibe alınarak, takıldığı hususlarda iknaya çalışılacaktır. Bütün bunların fayda vermediği zaman da artık o insan İslâm bünyesinde bir ur ve çıbanbaşı olduğu tebeyyün edince de ona göre muamele yapılacaktır.2 Ne var ki, hiçbir mü’min, bir başkasının irtidadı karşısında alâkasız kalamaz. Zira İslâm’ın mürüvvet anlayışı buna mânidir. Belki hâdiseyi duyan her mü’min, şuurundaki seviyeye göre böyle bir irtidat hâdisesi karşısında üzülür ve ızdırap duyar. Ama tebliğ adamının ızdırabı herkesten daha derindir. Çünkü insanların hidayeti, onun varlık gayesidir.

İşte Halid b. Velid’in (radıyallâhu anh) başından geçen bir hâdise karşısında Allah Resûlü’nün hâlet-i ruhiyesi:

Hz. Halid, dinin irtidat mevzuundaki prensiplerini değerlendirmede acele davranıp bir infazda bulunur. Bu haber Allah Resûlü’ne ulaşınca çok üzülür ve ellerini kaldırarak:

اَللّٰهُمَّ إِنِّي أَبْرَأُ إِلَيْكَ مِمَّا صَنَعَ خَالِدٌ

“Allahım, Halid’in yaptığından Sana sığınırım.” diyerek Cenâb-ı Hakk’a ilticada bulunur.3

Allah Resûlü’nün bu hassasiyeti, etrafındakilerde de aynı şekilde mâkes bulmuştur. Meselâ Yemame’den dönen birisine, Hz. Ömer (radıyallâhu anh) ciddî bir şeyin olup olmadığını sorar. Gelen zat, ciddî ve önemli bir şeyin olmadığını, sadece içlerinden birinin irtidat ettiğini söyler. Hz. Ömer heyecanla yerinden doğrulur ve “Ona ne yaptınız?” diye sorar. Adam, “Öldürdük.” deyince, Hz. Ömer aynen Allah Resûlü gibi bir iç geçirir ve adama hitaben, “Onu bir yere hapsedip bir müddet bekletmeli değil miydiniz?” der. Sonra da ellerini kaldırır ve Rabbine karşı şu niyazda bulunur: “Allahım, kasem ederim bunlar bu işi yaparken ben yanlarında yoktum. Ve yine kasem ederim, duyduğum zaman da yaptıklarından hoşnut olmadım.”4

1 Şuarâ sûresi, 26/3.

2 Bkz.: el-Kâsânî, Bedâiu’s-sanâi’ 7/134; eş-Şâfiî, el-Ümm 1/257.

3 Buhârî, meğâzî 58, ahkâm 3; Nesâî, âdâbü’l-kudât 17.

4 Muvatta, akdiye 58; eş-Şâfiî, el-Müsned 1/321; Saîd İbn Mansûr, es-Sünen 2/266.

-+=
Scroll to Top