Bölümler

Yüklenecek konu kalmadı!

Allah’a hakkıyla asker olmayı, askerlik anlayışı içinde anlatır mısınız?

Mü’minlerin en mümeyyiz vasfı askerliktir, bizler Allah’ın askerleriyiz. -Rabbim kabul buyursun!- Hakk’a öyle asker olsak ki, kapının arkasında durup, başımızı ilelebet kaldırmamak üzere o kapının eşiğine koysak, beklesek, beklesek.. ara sıra mahzun, mükedder, mağmum, fakat ümitli nazarlarımızı sonsuza çevirerek, o kapının tokmağına bir kere daha dokunsak; cevap gelmeyince de “Yâ Sabur!” deyip yeniden beklemeye dursak. Bu uzun bekleyişte ara sıra kapı aralanır gibi olsa, sonra da tekrar yüzümüze kapansa “Yine çağrılmadık, demek ki, izhar-ı liyakat edememişiz.” diyerek, hiçbir şey olmamış gibi, dopdolu vefa hisleriyle bu ızdıraplı, fakat zevkli intizarı devam ettirsek…

Bu sadakatin neticesinde ümit edilir ki, bir gün gelecek -biz farkına varalım varmayalım- “Liyakatinizi izhar ettiniz.” deyip mutlaka içeriye “Buyur!” edeceklerdir. Kur’ân’da: أَوْفُوا بِعَهْدِۤي أُوفِ بِعَهْدِكُمْ “Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki Ben de size karşı ahdimi yerine getireyim.”1 yani “Bana verdiğiniz sözde sebat edip mevzi değiştirmeyin, cephe değiştirmeyin, muvakkat hâdiseler karşısında yılgınlık göstermeyin, Ben de size verdiğim sözü îfa edeyim.” buyruluyor. Bu ifade ile deniliyor ki: Aramızdaki mukaveleyi nakzetmek, Benim tarafımdan kat’iyen sâdır olmaz.O mukaveleyi bozarsanız siz bozarsınız. Öyleyse, bu mevzuda sebat edin ve mukaveleyi bozmayın! Bozmayın ki, Allah kapısı bir gün mutlaka açılacaktır.

Ama soralım kendimize, acaba biz bu ölçüde sadakat ve vefa ile hiç ayrılmadan o kapının önünde devam edebildik mi? Yılmadan, yılgınlık göstermeden, darılmadan o kapıda dişimizi sıkıp dayanabildik mi? Yoksa bir kere kapı yüzümüze kapandı diye bozulduk mu? Kâinattaki hâdiseler bizim çürük hendesemize göre cereyan etmedi diye sadakatsizlik yaptık mı? Hâlbuki لَا تَجْرِي السُّفُنُ عَلَى مَا تَشْتَهيِ النُّفُوسُ “Gemiler, nefis, heves ve arzulara göre cereyan etmez.” Ayrıca onların dümeni başkasının elindedir, o derya başkadır.. o deryada umum sefinelere hükmeden de başkasıdır.. onlar hevesatımıza göre cereyan etmezler, O’nun istek ve emirlerine göre cereyan ederler. مَا شَاءَ اللّٰهُ كَانَ وَمَا لَمْ يَشَأْ لَمْ يَكُنْ “O, neyi dilerse o olur, ‘Olma!’ dediği şey de olmaz.”2 Bu, Allah Resûlü’nün bize, Cenâb-ı Hakk’a teslim olmayı ifade eden nurlu beyanlarından bir beyandır ki, sabah akşam virdlerimiz içinde tekrar eder dururuz.

Allah’a asker olmak istiyorsak, tasavvufî ifadesiyle, “fenâ fillah” olma mecburiyetindeyiz. Ayrıca bütün güzellikleri, bütün mehasini Allah’tan bilme, hizmetteki bütün duraklamaları, bütün tevakkufları, bütün falso ve fiyaskoları da nefsimizden bilme mecburiyetindeyiz… Zaten Kur’ân da öyle buyuruyor: أَصَابَكَ مِنْ حَسَنَةٍ فَمِنَ اللّٰهِ وَمَۤا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ 3 مَۤا

Başka bir yerde de mealen: “Başınıza ne musibet geldi ise, o, ellerinizin kazancı iledir; kaldı ki Allah çoğunu da affediyor.”4 deniliyor.

Musibetler günahlarımızdan, hatalarımızdan, içimizin kararmasından, benliğimizin altında kalıp ezilmemizdendir. Kaldı ki Allah çok merhametli olduğu için, her kötülüğümüzden dolayı hemen bizi muaheze de etmiyor.. hatta çoğunu affediyor. Bu itibarla O’nun affına, gufranına karşı minnet ve şükran hisleriyle meşbû bulunmalıyız. Her ne ise… Rabbim bizi, meccanî olarak af buyursun!

Allah’a gerçekten asker olmak lâzım. Allah’a asker olunca rahat ederiz. Bunu vicdanında çok iyi yaşayan insanlar vardır. Evet, mal, menal, evlâd ü ıyâl, her şeyi gözünden silmiş, sadece “Seni, Seni isterim!” diyen Yunus gibi “Ne Cennet huri-gılmânı, ne de başka şey, bana Seni gerek Seni!” diyebilecek kadar bu mevzuda tamamen Allah’a teslim olmuş mü’minler vardır. Zannediyorum ki benim bu anlattıklarımın ötesinde onlar bu beyanlarımdan, kendi ruh ve vicdanlarında geliştirdikleri bu meselenin gerçeğine intikal eder, kendi mir’ât-ı ruhlarında onu görür, o büyük hakikatin ihtişamı karşısında hayret ve hayranlığa düşer ve bir zevk ü neşve içinde askerliklerini sürdürürler.

1 Bakara sûresi, 2/40.

2 Ebû Dâvûd, sünnet 6; edeb 100, 101.

3 “Ey insan! Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir.” (Nisâ sûresi, 4/79)

4 Şûrâ sûresi, 42/30.

-+=
Scroll to Top