Bölümler

İslâmiyet bir taraftan “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklık ve eğrilikten ayrılmıştır.”1 ve “De ki: Hak Rabbinizdendir, öyleyse dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.”2 gibi âyetlerle, müsamaha, hoşgörü ve insanların inanıp inanmamalarını onların iradelerine havale etmeyi esas alıyor görünürken diğer taraftan, “Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş ve onlara sert davran. Onların varacağı yer Cehennem’dir. O ne kötü gidilecek bir yerdir.”3 ve “Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayınız, bulduğunuz yerde öldürünüz ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyiniz!”4 ve “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, hor hakir duruma düşüp cizye verecekleri âna kadar savaşınız!”5 gibi beyanlarla İslâmiyet’te kılıç ve zorlama olduğu, dolayısıyla da onun silahla yayıldığı mânâsı anlaşılmaktadır. Bu hususların telifi ve İslâm’daki cihad emrinin mânâsını izah eder misiniz?

Muhyiddin İbn Arabî Hazretleri çok rahatsız, baygın olduğu bir ânında mânevî âlemde birisinin kendisini düşmanlardan koruduğunu, sonra da “Ben Yâsîn sûresiyim.” dediğini, kendisine gelince de başında Yâsîn sûresinin okunduğunu söylüyor. Böylece her sûrenin bir şahs-ı mânevîsi bulunduğu iddia ediliyor. Şimdi, bazı Müslümanların, devamlı okudukları virdler ve tefsirler için de aynı şeyleri söyleyebilir miyiz? Söylenebilir mi? Yoksa bütün bunlar bir his yanılması mı?

Yüklenecek konu kalmadı!

Takdim

20. Asır ilim ve teknik asrı olmasının yanında İslâm’ın da inkişaf ettiği, bilhassa tahsilli zümreler arasında şuurlu bir şekilde yaşanmaya başlandığı bir asır olmuştur.

Umumî mânâda da insanların dinden uzaklaşıp kiliselerin cemaatsizlikten kapandığı bir zamanda, onların zıddına İslâm’ın şahlanışı, iç ve dıştaki İslâm düşmanlarını endişeye düşürmüş, bunu engelleyebilmek için Müslüman gençliğin imanını zedeleyecek, kalb ve kafalarına vesvese verecek sorular üretip yaymaya başlamışlardır.

Başlatılan bu kampanyanın zararını önlemek için, ortaya atılan meselelerin doyurucu bir şekilde halledilmesi gerektiğine inanan değerli müellifimiz bu kıymetli eserinde, gençlerin içine atılan, zihinlerine takılan bütün istifhamları ikna edici bir şekilde izah etmiştir.

Elinizdeki kitabın birinci cildinde Cenâb-ı Hakk’ın Zât’ıyla alâkalı sualler, vahdet-i vücud ve kaderle alâkalı meseleler, Peygamberimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) çok evlenmesinin hikmetleri, kölelik ve tenasüh gibi birçok mühim mevzular halledilmişti.

İkinci cildi olan bu kitapta da bizim için hayatî diyebileceğimiz nice meseleler vuzuha kavuşmuş bulunuyor. Bunlardan ezcümle:

Zaman ihtiyarladıkça Kur’ân’ın gençleşmesi; ilim ve teknikle alâkalı âyetlerin, zamanla ilimlerin inkişafı sayesinde nasıl daha iyi anlaşıldığı misalleriyle izah edilmiş;

Kur’ân-ı Kerim’in Efendimiz’in kelâmı olamayacağı; belâgat ve fesahat cihetiyle Kur’ân ve hadisler mukayese edilerek, ilim ve teknikle alâkalı âyetlerde haber verilen hususların 14 asır evvel bilinmesinin imkânsız oluşu ve Kur’ân’ın istikbale mâtuf verdiği haberlerin de bir insan tarafından bilinemeyeceği yine misalleriyle arz edilmiş;

Peygamberlerin sayısı, dünyanın her yerine peygamber gelmiş olduğu, şeytanın küfürde ısrarının sebebi, AIDS’in dabbetülarzla alâkasının olup olmadığı (bu bahiste, zuhur eden hâdiselerle âyet ve hadisler arasında irtibat kurarken çok dikkatli, çok müteyakkız bulunulması, aksi takdirde İslâm aleyhinde yeni yeni tenkit kapıları açılabileceği hususu da güzel bir şekilde dile getirilmiş);

Yine en çok serrişte edilen meselelerden; ecnebi diyarında doğduğundan kâfir olanların durumu, akaid ilmi açısından ele alınmış; arîz, amîk izah edilmiş;

İslâm’ı sömürücü görenlere karşı tarihte ve günümüzde hakikî sömürücülerin kimler ve hangi devletler olduğu vs. daha nice mühim meseleler aydınlatılmıştır.

Burada şu kanaatimizi ifade etmek istiyoruz:

İmanımızın selâmetini ve İslâm’a hizmeti arzulayan Müslümanlar olarak bu kitaplarda ele alınan meselelerden müstağni olamayız.

Evvelâ, bu istifhamlar kulağımıza gelmiş, kalb ve kafamızda küçük dahi olsa bazı tereddütler meydana getirmişse, bu tereddütleri izaleye, imanımız üzerine konan tozları temizlemeye muhtacız.

Sâniyen, bu cihetle ihtiyacımız yoksa, yarın değilse bile öbür gün bu mevzular karşımıza çıktığında muhataplarımızı ikna edip onların imanlarını tereddüt ve vesveselerden kurtarabilmek için yine bu kitapları mütalâaya, ele alınan meseleleri hazmetmeye şiddetle ihtiyacımız var.

Rabbimizden milletimize faydalı olması niyazıyla…

Nil Yayınları

-+=
Scroll to Top