Birinci Bölüm PERSPEKTİF

KALBİN ZÜMRÜT TEPELERİ’NE ULAŞMAK İÇİN

Soru: “Kalbin Zümrüt Tepeleri”ni tam olarak anlayamıyor, onu iç dünyamıza aksettirip istifade edemiyoruz. Ondan a’zamî derecede istifade edebilmemiz adına neler tavsiye edersiniz?

Her şeyden önce insan, Kalbin Zümrüt Tepeleri’ni bir ufuk, bir hedef olarak kabul etmelidir. Kapı aralığından dahi olsa, yıldızların yanıp söndüğü, ay ve güneşin doğup battığı, o kudsî mekânları belli bir ölçüde de olsa görmeye çalışmalıdır. Risale-i Nur’larda olduğu gibi, onların gölgesi sayılan Kalbin Zümrüt Tepeleri’nde de hedef göstermenin yanı başında, o hedeflere ulaşmak için temel esaslar verilmeye çalışılmıştır. Meselâ, evrâd ü ezkâr bu yolda en önemli vesilelerden biridir. Süleyman Çelebi’nin ifadesiyle “bî kem ü keyf” Rabbi duyacak ölçüde, farklı sücud, farklı rükûlarla kılınacak namaz da, bu vesilelerden bir diğeridir. İnsana, مَا عَرَفْنَاكَ حَقَّ مَعْرِفَتِكَ dedirtecek ölçüde, tasavvurları aşkın bir biçimde gerçekleştirilecek olan tefekkürler de bir diğer vesiledir.

Bazen insan, o ufka, aradaki mesafe kısa olduğu için çabuk ulaşabilir. Bazen de, kalbin katılığı, mânâya kapalı olması ve şekilcilik gibi mânilerin araya girmesiyle sâlike 40 yıl bile yetmeyebilir. Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri, bu maksimum süreye kendi iç müşâhedeleriyle 60-70 sene demiştir. İmam Gazzâlî’nin bu konudaki ölçüsü biraz farklıdır. O, bu vâridâtların inkişafı ile ilgili hatıralarında; “Bana birinci ‘erbaîn’de bazı şeyler inkişaf etti. İkinci ‘erbaîn’de, birincide müşâhede ettiğim şeylerin yanlış olduğunu gördüm ve daha engin şeylere muttali oldum. Üçüncü defasında ‘erbaîn’le, yakalanabilecek gerçek ufku yakalayabildim.” demektedir. İstenilen kıvama gelmek için; onun tespitiyle üç erbaîn; yani 120 gün gerekir.

Evet, lâhut âleminin esrarına muttali olmak için çıkılan yolculukta bilet ve vesika, en azından yapılacak olan ‘erbaîn’lerle, şer eğilimlerin kökünü kurutup, hayır meyelanlarını coşturma şeklinde bir irade takviyesidir. İşte bundan sonra belki mânâ âlemine açılacak kapı aralanabilir ve başka âlemlere intikal mesajı alınabilir.

Burada bilhassa, insanın yıllarını alsa da sebat etmesi gerektiğinin önemini vurgulamak isterim. Mevlâna Celâleddin Harzemşah’la ilgili bir kıssa anlatılır: Her gün bir köpek çöplüğe gelir ve orayı eşeledikten sonra çekip gider. Bunun farkına varan ve günlerce bunu takip eden Celâleddin Harzemşah bir gün ona: “Hiçbir şey bulamadığın hâlde, her gün burada gelip ısrarla bir şeyler aramanın sırrı nedir?” diye sorar. Köpek de: “Ben, bir gün burada bir kemik bulmuştum!” cevabını verir. O köpekçe bir şey oladursun, ilahî ufku yakalayabilmek için, O’nun kapısının tokmağına dokunup, cevap alıncaya kadar ayrılmamak gerekir…

Ayrıca bu yolda, o yolun erkânına uygun olarak yürümek icap eder. Aksi hâlde yollarda takılıp kalmak söz konusudur. Meselâ; sebepler planında -halk tabiriyle- verip-veriştirilerek kılınan namazlarla bir yere varılamaz. Gerçi Allah’ın lütfu engindir; O dilerse, bazen köpeklerin boynuna altın tasma da takabilir.. ve bizim O’na söyleyecek bir sözümüz olamaz. Fakat her şeyin bir yolu-yordamı olduğu da unutulmamalıdır. Bu açıdan da, verilen ölçüler içinde hareket etmeyip, “Hiçbir şey bana inkişaf etmedi, ben bir şey duymadım…” diyen insanlara, önce hedefe ulaştıracak metodlar anlatılmalıdır.

Ancak söylediğimiz sözler, beklediği harikulâdeliklere sahip olamayan ve ötelere açık olmanın verdiği hazzı derinlemesine duyup yaşamayan insanların, “hiçbir şey olmadıkları” mânâsına da hamledilmemelidir. Allah’ın (celle celâluhu) rahmeti her şeyden daha geniş ve engindir. Belki O, sadece namazını kılıp orucunu tutan insanları bile o engin rahmetiyle tasavvurlarımızı aşan zirvelere ulaştırabilir.

İstidradî olarak şunu da arz edeyim; günümüzde -alâküllihâl- hemen herkes, kaba bir maddeciliğin tesiri altındadır. Esrar-ı İlâhî’ye şahit olmayan bu insanlar, melekleri, cinleri… “enerji, yoğun enerji” gibi tabirlerle ifade etmektedirler. Bununla kalmayıp Zât-ı Ulûhiyet için de -hâşâ- aynı tabiri kullanmaktadırlar. Bu insanlar, şayet hakikat kendilerine azıcık inkişaf etse, söyledikleri bu şeylerden çok utanıp; “Meğer ne kadar hata etmişiz, mesele ne kadar da farklıymış!..” diyeceklerdir.

Özetleyecek olursak, Kalbin Zümrüt Tepeleri, ulaşılması gerekli olan bir hedeftir. Bunun için, öncelikle oraya ulaşılması gerektiğine inanılmalı ve ardından da o yolda usûlüne uygun tarzda acele etmeden, taviz vermeden, bıkmadan-usanmadan yürünmelidir. Evet, Hazreti Bediüzzaman’ın ifadeleri içinde, hayvaniyetten çıkıp cismaniyeti terk etmenin, kalb ve ruhun derece-i hayatına çıkmanın yolları gösterilir hep Kalbin Zümrüt Tepeleri’nde.

-+=
Scroll to Top