BÜYÜ VE BÜYÜDEN KURTULMA YOLLARI
Soru: Büyü nedir? Büyünün İslâm inancı içindeki yeri hakkında bilgi verir misiniz? Kendisine büyü yapıldığına inanan bir insanın neler yapması gerekir?
Ehl-i Sünnet inancına göre sihir (büyü) haktır. Buharî, Müslim gibi sahih hadis kitaplarında, Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) büyü yapılmak istendiği anlatılır. Hatta büyücüler bir keresinde muvaffak da olurlar. Cenâb-ı Hakk’ın bir hikmete binaen izin verdiği bu hâdisenin, Efendimiz’in üzerinde az tesiri görülmüş ve sonra yine Allah’ın izniyle hemen çözülmüştür. Meseleye bu zaviyeden yaklaşacak olursak, büyü hâdisesinin var olduğu ortaya çıkar.
Bakara sûresinde de Harut ve Marut adlı iki varlığın çeşitli şartlar öne sürerek sihir öğrettikleri zikredilmektedir.1
Bugün artık modern dünyada, fizik âlemine müessir olabilecek pek çok şeyden bahsediyorlar. Parapsikoloji, fizikî âleme tesir eden metafizik şeyleri konu edinen bir ilim dalıdır ve dünyada genel bir teveccühe mazhardır. Tenasüb-ü illiyet prensibine göre, yani sebeplerle doğru orantılı izah edilemeyen şeyler hep bu çizgide mütalâa edilmektedir.
Medyumların son zamanlarda, sık sık çıkıp kamuoyuna anlattıkları -metafizik dünyanın elemanları olan- cinler, fizik âleminde çeşitli olaylarda kullanılıyor olabilir. İnsanın kendi ruhî gücünü rantabl kullanma yolları tam bilinemediğinden dolayı, bunu bilip kullananlarınki de büyü diye algılanabilir. Netice itibarıyla, neye hamledilirse edilsin ya da nasıl izah edilirse edilsin, büyü metafizik bir gerçektir.
Fakat son günlerde, bir kısım hissî, mantıkî, iradî boşluklardan kaynaklanan çok basit hâdiselere bile büyü adı verilmektedir. Karı koca geçimsizliğinden, iktidarsızlığa, bir futbol takımının üst üste mağlubiyet almasından, evli çiftin çocuğu olmamasına varıncaya kadar hemen her şeye büyü denmektedir. Hâlbuki vermiş olduğumuz bu örneklerin ilkinde iradî boşluklar, diğerlerinde de fizikî rahatsızlıklar bahis mevzuu olabilir. Bunlar da ancak yetkili otoritelere müracaatla çözümlenebilir. Meselâ, karı koca, kendi aralarında geçimsizliğe esas teşkil eden şeyleri karşılıklı oturup konuşsa, gerektiğinde araya hakemler girse veya çocuklarının olmamasında tıbbî olarak kusurun kimde olduğu tespit edilip tedavi olunsa, bu problemler ortadan kalkabilir. Ne var ki, günümüzde bazı kişiler bu yollara başvurmuyor ve “Bu, büyüdür.” diyerek büyücü hocalara (!) gidiyor.
Birincisi, böylesi problemler karşısında “Bu, büyüdür.” demek, insanın peşinen mağlubiyeti kabullenmesi demektir. Bu insan artık, kat’iyen kendi ruh gücünü kullanamaz. Zira kuvve-i mâneviyesi kırılmış ve yeis (ümitsizlik) bataklığı içine düşmüştür. Hâlbuki burada esas yapılacak şey, insanın Allah ile irtibata yönelmesidir.. yönelmesi ve kendi ruhuna gerçek gücünü kazandırabilecek, onunla bedenine hâkim olacak seviyeye gelmesidir.
Büyü haktır, doğrudur, gerçektir ama her şeyi de büyüden bilme doğru değildir. Bu düşüncenin şirke kapı açma ihtimali bile söz konusudur. Yukarıda sözü edilen arızaların arkasında gerçekten büyü olsa bile, yapılacak şey, büyücü hocalara (!) gitmek değildir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) kendisine yapılan büyü karşısında -ki sahabenin beyanına göre, bazı emareleriyle hissediliyordu- Muavvizeteyn dediğimiz Felak ve Nâs sûrelerini okuyarak Allah’a sığınmıştı. Onları her okuyuşunda sanki bir düğüm çözülüyordu ve Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) rahatlıyordu. Öyleyse biz de bu türlü durumlar karşısında Muavvizeteyn’in yanı sıra Fatiha sûresini, âyete’l-Kürsî’yi ve Efendimiz’den (sallallâhu aleyhi ve sellem) rivayet edilen duaları okuyup Allah’a sığınmakla yetinmeliyiz.
Yalnız burada dua okuma kadar önemli olan bir husus var ki o da, büyüye maruz kalan şahsın, bunu Allah’ın izale edeceğine inanmasıdır. Şayet onda bu inanç zayıfsa, yani Allah’ın kendisine şifa ihsan edeceğine dair şüphesi varsa, bütün bu okumaların, yalvarmaların, duaların faydası olmayabilir. Biz, Allah’ın her şeye gücü yettiğine inanmıyor muyuz? O hâlde bu belâyı Rabbim savamayacak da büyücü hocalar ve medyumlar mı savacak?
Bir zamanlar Rabbime olan imanım ve itminanım neticesi demiştim ki, “Bir büyü ki -hâşâ ve kellâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ- Allah yok edemiyor da, büyücü hocalar yok ediyor, öyle 100 tane, 1000 tane büyüyü bana yapabilirsiniz.” Allah’ın def edemeyeceği hiçbir şey yoktur. Yeter ki O dilesin. Ve yeter ki kul, ibadet ü taati ve O’na olan hâlis kulluğu ile meşîet-i ilâhîyi kendi lehine çevirebilsin.
Ayrıca kapı kapı, şehir şehir büyücü peşinde koşmak, bu işin tacirliğini yapan hocaların (!) eline düşmek, en azından büyü yapılması kadar zararlıdır. Zira insan, şifa adına kuvve-i mâneviyesini kaybedince, artık bir daha kendini toparlaması mümkün değildir.
Öte yandan, gecesi gündüzünden, gündüzü gecesinden aydınlık, ağzı dualı kimselere dua ettirme de, bu hususta şifa adına başvurulması gereken yollardan biri sayılabilir. Köyde, kentte, halk içinde Hakk’ın temsilciliğini yapan böylesi hak erlerine müracaat edilebilir ve onların duaları talep edilebilir.
1 Bkz.: Bakara sûresi, 2/102.