KUR’ÂN’DAKİ KISSALAR
Soru: Kur’ân’daki kıssalara bakış açımız nasıl olmalı, onları değerlendirmede nelere dikkat etmeliyiz?
Kur’ân, ezelden-ebede insanlığın ışığı, rehberi, ruhu ve destanıdır. Bu itibarla onda yer alan her şey, kıyamete kadar bütün insanlığı ilgilendirir. Kur’ân’daki kıssalara bu açıdan baktığımızda, bizim onlardan aldığımız ve alacağımız derslerin, ibretlerin olduğu ve olacağı da muhakkaktır.
İşte bu yönüyle kıssaların anlatılmasının temel sebeplerinden biri daha belirlenmiş olur. Ancak, kıssalar bu açıdan tahlile tâbi tutulurken, şu hususun da unutulmaması gereklidir: Kıssalar zaman, mekân, şahıs ve toplumlarla mukayyet hâdiselerdir. Bizim onlardan gerekli dersi alabilmemiz, bu üç unsurun gözetilmesi ile mümkündür. Yoksa onları genelleme içinde ele alıp zamanımıza indirgediğimizde, başka bir tabirle vak’aların tarihî, siyasî, askerî, coğrafî, kültürel ve dinî arka planını gözardı ettiğimizde, ulaşacağımız neticelerin yanlış olacağı da izahtan vârestedir.
Bu küllî hakikat mahfuz, Kur’ân’a ait bir hususu vurgulamak isterim. Kur’ân, bahsini ettiğimiz kıssaları öyle bir üslûp ve şive ile bize sunar ki, insan hemen ondaki bu zamanüstü edada kendine hitap edildiğini anlar ve muhatap tavrına girer. Yani zaman, mekân, insan faktörlerine takılmadan, ondan gerekli olan mesajı alabilir. Ne var ki, bunun, herkesin yapabileceği çok kolay bir şey olmadığı da açıktır.
Zamanüstülük meselesiyle alâkalı şöyle bir yaklaşım uygun olsa gerek: Allah (celle celâluhu) mazi, hâl ve istikbali birden ihata eden bir Zât-ı Ecell-i A’lâ’dır. Zaten zamanı yaratan da O’dur. Kur’ân’ın evrensel ve kıyamete kadar bütün insanlığın model ve rehber kitabı olmasından ötürü, Allah (celle celâluhu) bütün insanlığı hesaba katmış, onların hayal ve kurgu dünyalarını dahi istiab edecek ölçüde, anlattığı kıssa veya verdiği mesajları değişik kalıplara dökmüştür. Kur’ân’a zamanüstülük kazandıran da her hâlde onun bu özelliğidir. Ama yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, herhangi bir kıssanın gerçek anlamda değerlendirilebilmesi, onun ön ve arka plan şartlarının bütününün gözetilmesi ile mümkündür.
Bazı kıssalar Kur’ân’da değişik yerlerde ve defaatle anlatılmaktadır. Dikkat edildiği takdirde, ilgili kıssanın anlatıldığı her yerde, başka bir yanına vurgu yapılmakta, vurgu yapılan yer ön plana çıkartılarak, mevzuun ana temasını oluşturmaktadır ki, bu hususun gözden uzak tutulmaması gerekir.
Kıssalarda dikkatimizi çeken bir diğer özellik, kıssalarda anlatılan hakikatlerin, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) döneminde de az veya çok var olmasıdır. Meselâ, Hz. Lut’un kavminde livatacılık, Hz. Şuayb’da tefecilik veya daha genel bir ifadeyle ticarî ahlâksızlık gibi unsurlar bunlardandır. Aynı şeyler Efendimiz’in içinde neşet ettiği toplumda da vardı. Bu meselenin işaret ettiği bir husus da, Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) câmî bir peygamberdir.
Bu, O’nun taşıdığı sıfatlarda böyle olduğu gibi, ortaya koyduğu sistem itibarıyla da böyledir. Bu ise, Hz. Âdem’de icmal edilip, Efendimiz’e kadar gelen peygamberlerle tafsil edilen meseleler ve sıfatlar, Efendimiz’de tekrar icmal ediliyor demektir. Ve bunun bir adım ötesi, bunlar ümmet-i Muhammed’de ümmet-i Muhammed’le tekrar tafsil edilecektir. Ümmet-i Muhammed’de dediğimiz sıfat, ümmet-i Muhammed’le dediğimiz şey, bir mesele veya sistemdir. Zaten teknik ve teknolojik gelişmeler, muhabere ve muvasala (telekomünikasyon ve ulaşım) vasıtalarının gelişimi bunun alt yapısını hazırlamış durumdadır. Dünya artık bugün herkesin bildiği ve kullandığı bir kavram ile global bir köy hâline gelmiştir. Sınırlar ister-istemez farklılaşmış ve millî kültür, örf, âdet vb. millî damgasını vurduğumuz çok şey bir dengelenme sürecine girmiştir. Bu husus gelecekte idarî sistemlere de yansıyacaktır.. ve daha şimdiden yansımaya da başlamıştır.
Tekrar sadede dönecek olursak, Kur’ân kıssalarının, yukarıda kısaca bahsettiğimiz unsurların gözetilerek okunması ve değerlendirilmesi bana çok önemli geliyor. Evet, Kur’ân’ı tebliğ ve temsille mükellef insanların, her âyetten mesajlar çıkartıp, onu hayatlarına tatbik etmeleri gerekmektedir. Bu da, her şeyden önce Kur’ân’ı, kendine nâzil oluyormuşçasına okumakla mümkündür ki böyle bir okuyuş Kur’ân’ı anlamada merdivenin ilk basamağı sayılır. Şahsen ben, değil Müslüman Türk milleti, bütün bir İslâm âleminin daha bu basamağa bile adım atamadıkları kanaatindeyim. Tabiî, ilâhî inayetin desteklediği şahsiyetler müstesna.