Şöhret, bakışlarımızı bulandırdı: Şehvet bir sis gibi kalplerimizi sardı. Gurur ruhlarımızı felç etti ve benlik boynumuza kement oldu. Hasbîlik ve başkaları için yaşama düşüncesi gönüllerimizden silinip gitti.. silinip gitti ve onun yerini menfaat-perestlik aldı. Hepimiz benliğin tozpembe’ ikliminde tıpkı birer ‘süpernova’ gibi şiştikçe şiştik, sonra da kendi enkaz ve küllerimiz altında ezilip gittik. Evet, kendini benlik anaforuna kaptıran bizler, zamanla ruh dünyamıza o kadar yabancılaştık ki, hayatımız bütün bütün bir hezeyan oldu. Artık, pek çoğumuz itibariyle, aydın göremez, sâlim düşünemez, menfaat hislerinden sıyrılamaz ve diğergamlıkla şahlanamaz olmuştuk. Azgınlaşan arzularımız, hakkın isteklerinin önüne geçmiş ve yer yer rûhlarımız, nefsânîlik karşısında dize gelmeye başlamıştı. Ve tabiî, etrafımızı saran bu kadar sis ve duman içinde, aydınlık yolun yolcularından uzaklaştıkça uzaklaşmış ve nefsânîliğimizle yapayalnız kalmıştık. Daha acısı da, rûhumuz akrebin kıskacında olduğu halde, bizler çakırkeyf, bedenî hazlara temennâ durur olmuştuk. Gözlerimiz bağlı, karadeliklerin boy gezdiği iklimde dolaşıp duruyor ve bunun farkında bile olamıyorduk.
Şimdilerde şayet, bir hamlede sıçrayıp özümüzü bulamaz, da’vâ düşüncemizle bütünleşemez ve kaçırdığımız kâfileye yetişemezsek, zamanın acımasız dişleri arasında ezilip gitmemiz mukadderdir. Aslında biz, kendimize gelsek de gelmesek de doğruyu, güzeli, hasbîlik ve fazîleti temsil edenler, çevrenin amansızlığına, hasımların insafsızlığına, fırtınaların şiddetine rağmen yollarına devam etmektedirler ve edeceklerdir de. Azmin, inancın kollarında ve Hakk’ın inayetiyle, milleti yüceltme yolunda sürdürülen bu hizmet, karanlık ruhların ve karanlık düşüncelerin savulup gideceği âna kadar da devam edecektir.