Ferdî ve içtimaî plânda dinin yaşanıp, yaşatılması için de nasihata ihtiyaç olduğu bir gerçektir.Bu bir bakıma Hac, Arafat’ta vakfedir hadis-i şerifi gibidir. Yani, nasıl vakfesiz hac olmuyorsa, nasihatsız da din olmaz demektir.
İslâm’da müeyyidat denilen cihad’, ’emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker’, İslâm’ın koruyucu zırhı ve surları hükmündedir. Bunlar yapılmadığı zaman, İslâm binasının er veya geç yıkılması mukadderdir. İşte, nasihat, her yönüyle bu surların tamamını ifade etmektedir denebilir.
Nasıl, ihlası kazanmak ve korumak için Üstad, en az on beş günde bir ıhlas Risaleleri’nin okunmasını tavsiye ediyor öyle de ferdî ve içtimaî plânda dinin yaşanıp, yaşatılması için de nasihata ihtiyaç olduğu bir gerçektir. İnsan için en kestirme ve manâlı tarif ‘insan aldanan bir varlıktır’ tarifidir zannediyorum. İnsan, sürekli kaymalar ‘sath-ı maili’nde’ yaşar. Öyle ki dün, İslâm adına en mükemmeli yakalayarak yaşananın, bugüne biraz olsa da, yine de çok faydası yoktur. Evet, dün marifet adına bir ufku yakalamış olabilirsiniz ‘bir adım daha atsaydım, O’na ulaşacaktım’ diyecek ölçüde O’na yaklaşmış sayılabilirsiniz. Fakat, bu ufkun, bugüne âit pek fazla faydası olmasa gerek. Öyleyse her gün O’nun yolunda yeni bir gayret, yeni bir cehd gereklidir ki, kendimizi koruyabilelim. Evet, eğer insan, meselâ bir mecliste yapılan ikazları üzerine almıyor, söylenenleri kendine söyleniyor gibi algılayıp da, ‘benim hiç marifetullah ve muhabbetullaha kabiliyetim yok mu’ diye kendini yerden yere vurma heyecanını duymuyor.. ve meselâ, konuşanın ağzından ‘o münadî’ çıkacağı sırada, daha ‘müna’ kelimesi çıkar-çıkmaz bu yine (münafık) diyerek ‘benden bahsedecek’ diye ürpermiyorsa, o insanın kalbi ölü sayılır.. dolayısıyla da bu tür kalplerin ölmemesi için devamlı nasihata ihtiyaç vardır.
Ayrıca insan, sürekli murakabe halinde olmalıdır. Kasemle sizi te’min ederim ki, ne zaman bir velinin önüne otursam, içimi görecek diye hep korkmuşumdur. O anda sohbette köpekten bahsedilse, ‘acaba âlem-i misalde benim hâlimi köpek gibi mi gördü de, ondan söz ediyor’ diye titremişimdir. İmam-ı Rabbânî, bedenî yapısı itibariyle kendisini ‘merkeb’ seviyesinde bile görmediğini ifade eder. Üstad, sürekli kendisini yerden yere vurur ‘Sen, dine hizmet ediyorum diyorsun, bil ki, Allah, bir racül-ü facirle de bu dini teyit eder. Sen kendini işte o racül-ü facir bilmelisin’ der. Gerçi tahdis-i nimet gereği, Sözler’in güzel olduğunu söyler ama, ardından da Sözler’deki güzelliğin tamamen Allah’a âit olduğunu ilan eder. ‘Asma çubuğu üzümleri sahiplenemeyeceği gibi, sen de, sende olan nimet-i İlâhiyeyi sahiplenemezsin’ der. İşte, şirkten kurtulmak ve kazanma noktasında kaybetme çukuruna düşmemek için bu hususların insanlara hem de sürekli olarak hatırlatılması lazım…
Hadisin devamında, nasihatın Allah ve Rasûlü için olduğu buyurulur. Nasihatı yapan, Allah için yapmalıdır. Nasihatı dinlemeğe gelen de Allah için gelmelidir. Hatta kendisini sıfır ve hiç görmelidir. Eğer kendinde bir varlık hissederse, onun nasihattan gerektiği ölçüde yararlanması söz konusu olamaz. Evet, başka şeylerle dolu kaplar başka şey kabul edemez.. kaya üzerinde tohum filizlenemez. Kalpler verimli topraklar gibi, zihinler de bomboş telakki edilmeli ve tam bir tahliye ile arıtılmalıdır ki, nasihatten istifade edilsin. Böyle bir tahliyeyi yapamayan ve kendisini herkesten aşağı görmeyen, hatta nefsini yerden yere vurmayan birine Hz. İsa da, Hz. Cebrail de ve Hz. Muhammed (sav) de nasihat etse, faydalanması oldukça zordur. Mümkün değildir demiyorum. İbn Abbas, Hz. Ömer’in hutbe okuyacağını duyduğu zaman, Mekke’de ise 500 km’lik yolu kateder ve bir gün öncesinden gelir minberin önüne otururdu. Evet insanda nasihata karşı bu iştiyak olmalıdır ki, nasihattan istifade edebilsin.
Nasihat, Allah içindir Allah için yapıldığı için de, nasihatta her şeyden evvel Allah anlatılmalıdır. Zira, eğer Allah tarafından sevilmek istiyorsanız, Allah’ı insanlara sevdirmelisiniz. Sonra, Rasûlullah anlatılmalıdır. Evet O’nu tanıtmak ve sevdirmek bir mü’minin ikinci derecede işi olmalıdır. Nasihat, ayrıca ‘mü’minler içindir’ deniyor ki, onların aydınlatılmaları hedeflenerek yapılmalıdır
Evet, önem sırasına göre nasihat böyle ele alınmalıdır. Çok işitmişsinizdir. Bir yerde çocuklardan bahsedildiği zaman, bazıları fırsat kollar ve hemen kendi çocuğundan bahsetmek ister. Bunun gibi, her konuşmada, her sohbette, söz imale edilerek, Allah’a yönlendirilmeli ve o anlatılmalı. Konuşmalarda, manâsız gülmelere, boş lakırdılara ve mâlâyaniyâta yer verilmemeli.. mü’minin sükûtu tefekkür, konuşması hikmettir. Evet, ahiret adına teminâtımız var mı ki, gülüp oynuyoruz.
Kısaca, ayakta kalabilmek, kendimizi koruyabilmek ve üzerimizdeki emanetin hakkını verebilmek için sürekli nasihatla yenilenmeye ihtiyacımız var.