Hayat ve Gaye

Kur’ân’da belirtildiği üzere, insanoğlunun ve cin taifesinin yaratılış gayesi Allah’ı bilmek ve O’na kulluk ise, hayatın O’nun etrafında örgülenmesi gerekir. Hatta günler, haftalar bu gayeye göre ayarlanmalı, ayarlanıp okuma, ibadet ve düşünce ile aydınlatılmalıdır. Bir zamanlar bu millet, günün zaman dilimlerini belirtirken öğle namazından evvel’ veya ‘akşam namazından sonra’ gibi ifadeler kullanıyorlardı. Yani namaz insan hayatını düzene koyan çok önemli bir esastı. Dolayısıyla hayat asıl gayesi etrafında akıp gidiyor ve her şey onun etrafında dönüyordu.

Bu, hiçbir zaman hayatı terk ve ihmal manâsında anlaşılmamalıdır. Bilakis isabetli bir tanzim ve zamanı en iyi şekilde değerlendirme olarak anlaşılmalıdır. Bunun için her gün mutlaka okumaya vakit ayırdığımız bir faslımız olmalı. Haftada bir gün, buna muvaffak olamayacaksak, en azından 15 günde bir gün mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Hatta yılda bu işe ayırdığımız bir ayımız olmalı ve o ayda tamamen rûhaniyete açık bir hayat yaşamalıyız.

Bayramlarımız bunun için bir fırsat. Fakat senede bir-iki gün bu işe yeterli değildir. Onun için daha fazla gün ve daha fazla bir kalabalık ile bir araya gelmeli ve karşılıklı duygu, düşünce yenilenmesi yapılmalıdır. Şuur, his, yaşama aşkı ve şevki sık sık gözden geçirilmelidir.

Evet, gaye böyle belirlenmez ve her şey gayenin etrafında tanzim edilmezse, kemâle ulaşmak mümkün değildir. Zira, insanın hırs ve emellerinin sonu yoktur. O, bir gün bütün dünyaya sahip olsa da gözü doymayacak ve başka dünyalar isteyecektir. Halbuki Allah Rasulü’nün dediği gibi ‘Gözünü neticede sadece bir avuç toprak dolduracak.’ İşte bu dengenin gaye aleyhine bozulmaması için, hayatın gaye etrafında örgülenmesi zaruridir.

Mes’elenin diğer bir yanı da şudur. Biz hayatımızı Rabbimize ibadete göre ayarlarsak, aradaki dünyevî işlerimize âit karanlık zaman dilimleri dahi, o aydınlık zaman dilimleriyle aydınlanır. Neticede, bütün bir hayat ibadete dönüşür. Halis niyetle bütün soluklar tesbih olur ve böyle bir niyet ve gayretle sanki bütün hayatımız Rabbimizin emirleri istikametinde geçiyormuş gibi bereketlenir. Zaten ebedî saadete mazhar olmanın sırrı da buradadır.

-+=
Scroll to Top