Takdim

“Ruh ufuksuz yaşamaz…”(Yahya Kemal)

“Çağ ve Nesil” serisi yedinci kitaba ulaşmış. İlk kitabın çıktığı zamanı hatırlıyorum. Onu, kitaptan öte bir şey; kıymetli bir emanet, sırlı bir mektup gibi taşırdık elimizde. Bizim neslin ‘hakikate uyanmış’ fertleri için bir vird, bir başucu kitabı olmuştu ‘başyazı’ların ilk toplamı. Kim bilir kaç kez okuduk oradaki yazıları, kaç kez de bir dost halkasında okuyup müzakere ettik… Her paragrafında, ‘yazı’nın gösterdiklerinin ötesinde anlamlar, derinlikler arayarak… Ve kitaptaki her yazı, bizim için bir tefekkür penceresi, dahası bir yol haritası olurdu. Kendimize gönderilmiş bir mektup bilirdik bu yazılardan her birini. Satır aralarında gönlümüzün yaralarına denk düşecek merhemler arar, sesimizin yankısını bu dâvudî seste bulmaya çalışırdık… ‘Tarifsiz bir boşluk’ içinde geçen o günlerde; kaosu, buhranları ve ümitsizliği tuz buz eden, insanı tutup ümide, aşka ve hayata çağıran; yeniden diriliş heyecanı duyuran yazılardı bunlar. Yepyeni, farklı ve etkileyici bir üslupla karşı karşıyaydık: İçten, duygulu, kararlı ve doğal… Alışageldiğimiz hayat ölçülerini ters yüz ediyor, bizim için yeni ve taptaze kavramlardan söz açıyordu yazar. İçinde yaşadığımız kaos günlerinde “Susadığımız Soluklar”ı haber veriyor, “Neslin Beklediği Kurtarıcı El”in niteliklerini sıralıyor ve “Hasretini Çektiğimiz İnsan”ı tanımlıyordu: Bu, “yaşatma yolunda yaşama zevkini unutan, başı yüce dağlar gibi dumanlı, sinesi lavların kaynaştığı kor yığını, muzdarip insan”dı… Yeniden bir huzur topluluğu hâline gelebilmemiz için kişinin, ailenin, okulun ve toplumun bütün katmanlarının kendisiyle “Hesaplaşma”sını öneriyor, insanları “Tevbe”yle arınmaya; “Merhamet”e ve “Müsamaha”ya çağırıyordu. Biz gençler için erişilmez, sihirli bir dünya resmediyordu bu kitap, hâlihazırın sert ve acımasız atmosferini sezerken bir yandan da düşüncemizde geçmişin ölmez renkleri canlanıyor, önümüzde kelimenin gerçek anlamıyla bir ‘ufuk’ beliriyordu…

Yaklaşık yirmi yıl önce, ilk gençliğin ‘kararsız’lığı içinde kendine bir ufuk arayan ve Çağ ve Nesil’de bulduğu özgün ve duru sesin büyüsüne kapılan bu satırların yazarı, bugün bu kitaplardan yedincisine, “Işığın Göründüğü Ufuk”a ‘takdim’ yazmanın heyecanını yaşıyor.

“Işığın Göründüğü Ufuk”, yoğun olarak ‘İnsan’, ‘İslâm’ ve ‘hayat’ ana fikrini çevreleyen yazılarından oluşuyor. Fethullah Gülen Hocamız, o mukaddes hüznünün içinden sesleniyor. Yine, âşinası olduğumuz duru ve içten anlatımıyla, o kuşatıcı bakışı ve sürekli ümit dağıtan düşünceleriyle… Onun bütün eserleri, bir ümit manzumesinin parçaları gibidir. Zaman ve koşullar ne olursa olsun, asla karamsarlıktan söz açmaz o; devirden yakınmaz ve sürekli “tüllenen bir ufku” işaret eder. Onun sembollerle örülü düşünce atlasında, “ışık” önemli dokulardan biridir. Işık nurdur, ebedî şarkının nağmeleriyle yıkanmaktır; gelecektir, sınır bilmez ufuklardır… Mukaddes hüznünün gurbeti içinde, sürekli şevk çağıltıları duyan “gönüller ustası”, bu şevkle hep ‘ufukların tadı’nı kovalar. Ufuklardan seslenir ve şehre inip “feryâd u figân” koparmak ister. Tıpkı 13. yüzyılda, gecenin sonunda bir horoz ötüşü gibi beliren Yunus Emre’nin tavrıdır bu. Yunus’un “Her dem yeniden doğarız / Bizden kim usanası” deyişi gibi… Yazar, onun sesini andıran yerli, sıcak ve dupduru bir sesle konuşmaktadır. Bir ümit ve yeniden var oluş sürecinin perdesini aralamaktadır.

Işığın Göründüğü Ufuk’ta, daha ilk bakışta ‘Çağ ve Nesil’ serisinin diğer altı kitabındaki ‘genel’ kavramlardan çok ‘özel’e inildiği, ‘insan’ ve ‘İslâm’ merkezli bir düşünce evreninin ayrıntılarına inildiği fark ediliyor. Bu evrenin en önemli vurgusu, İslâm’ı yeni bir bakış ve kavrayışla ele almanın vazgeçilmezliğidir.

İslâm’ın kendi orijiniyle ve daha yeni indirilmiş bir din gibi taptaze temsil edilmesi, insanın yeniden, ebedî var olmanın sırrına ermesiyle mümkün görünmektedir. “İslâm” diyor, yazar: “Kökleri yerin derinliklerinde ve hiçbir fırtına ile devrilmeyecek kadar sağlam, dalları da dört bir yana açılmış ve her mevsim yeni yeni meyveler vaad eden bir ağaç gibidir.” “Eğer hasımlarının husumeti ve önyargıları, dostlarının da cehalet ve vefasızlığı olmasaydı, bugün topyekün insanlık onun sunduğu semavî sofraların çevresinde birleşip birbirleriyle el sıkışacaklardı.”

Işığın Göründüğü Ufuk’ta Fethullah Gülen Hocamız, İslâm’ın bütün renkleri ve büyüleyiciliğiyle insanlığa ulaşabilmesini, onu temsil yeteneğine sahip insanların varlığına bağlıyor. İslâm insanı, “cismaniyetin karanlık atmosferinden sıyrılıp kalbî ve ruhî hayatın büyülü atmosferine açıldığında, ebedî var olmanın sihrini de bulmuş olacaktır. Bu insanın en büyük hususiyeti, “imanı ve bu imanı başkalarına duyurma gayreti”dir. “İnsan, kâinat ve topyekün varlığı, hatta varlığın perde arkasını yeniden yorumlamış, duygu ve düşüncelerimizdeki tıkanıklıkları açmış” bir insan olmalıdır o.

Hayatı “Cennet yamaçlarında seyahat ediyor gibi duyan” bu insanların gözleri önünde geçmiş, bütün o büyüleyici renkleriyle tüllenir, ümitlerinin zirvelerinde mutlu gelecek kucak açar ve onları beklemeye durur. Ve onlar, hâlin dar mahbesinden kurtulup dünü, bugünü, yarını katlayarak iç içe yaşar ve âdeta melekler gibi zaman üstü olmanın bütün hazlarını birden duyarlar.

İnsanlığı imana, irfana, istikamete ve huzura ulaştıracak “mesuliyet nesilleri”nin en mümeyyiz vasfı “temsil”dir. Onlar önce kendi nefislerinde apaydınlık bir dünyaya uyanmış olacaklar ve yeryüzünde kendi kişisel Cennetlerini kuracaklardır. Bu kişisel Cennet nasıl bir hayat öngörmektedir? Şüphesiz çok renkli, çok sesli ve dolu dolu bir hayat… “Mesuliyet nesilleri, varlık kitabını yeniden bütün derinlikleriyle hem de duyarak, hissederek, bir mûsıkî gibi seslendirecek, bir meşher gibi temâşâ edecek; bütün eşyayı fasıl fasıl, paragraf paragraf tahlile tabi tutup kâinatın ruhundaki gizli hakikatleri ortaya çıkaracaklardır.”

Işığın Göründüğü Ufuk bize kendimizi, İslâm, insan ve hayat telâkkilerimizi yeniden gözden geçirme mecburiyetini hatırlatıyor.

Anlaşılan o ki, İslâm dünyasındaki bütün kargaşanın, kısır döngülerin, buhranların kökeninde, İslâm’ı yanlış ve güdük kavrayışımız yatıyor. İslâm’ı, kendi özünde barındırdığı ‘evrensel’ nitelikleriyle kavrayıp hayata taşımadıkça mevcut tıkanıklıkların aşılması ve Müslümanların bir yeryüzü Cennetinde yaşamaları da muhaldir. “İslâm” anlayışındaki kavrayış eksikliği, insana bakışta da olumsuz sonuçlar ortaya çıkarıyor. Oysa İslâm, “insanlarla alâkayı onların Allah’ın sanat eserleri olmaları” esasına bağlamıştır. Bu anlayışın temeli “insana saygı”dır. İslâm’ın evrenselliği, diyor Işığın Göründüğü Ufuk yazarı, “İnsanları dış yüzlerindeki hırçınlıkları ile değil, iç âlemlerindeki o lâhutî genişlikleri, o aktif âhenkleri ile ve her zaman iyileşmeye açık yanları ile görmeyi gerektirir.”

Fethullah Gülen Hocamız, son yıllarda ısrarla seslendirdiği hoşgörü ve diyalog kavramlarını bu kitabında temellendiriyor. Bu şümullü kavramları, çok yalın bir ifadeyle “Herkesi kendi konumunda kabul etme” formülüne bağlayabileceğimizi dile getiriyor. Bir gönül insanının ruh gezintileri diyebileceğimiz bu eserde öne çıkan önemli bir tema da “sevgi.” Hocaefendi, “Gelin, gönüllerimizle konuşalım” diyor ve düşüncelerinin temelini, her şeyin mayasını teşkil eden ‘sevgi’ye dayandırıyor. Ona göre Allah, insanları birbirine bağlama konusunda sevgi’den daha güçlü bir irtibat unsuru, bir zincir yaratmamıştır. “Aslında dünya, köhne bir harabeden ibarettir, onu taptaze ve canlı kılan, sevgidir. Kâinatlar bir sevgi şiiri, yerküre de onun kafiyesidir. Dünyada hiçbir değerin, sevgiye karşı koyması ve onunla rekabet etmesi de mümkün değildir.”

Işığın Göründüğü Ufuk’u bir “kendini yenileme kitabı” olarak görebilir, bu niyetle okuyabilirsiniz. Ben, hem düşüncelerimi, kanaatlerimi yeniden gözden geçirme ihtiyacı duydum kitabı okuyunca; hem de bir ‘ufuk insanı’nın engin düşünce coğrafyasında dolaşmanın, her adımda bir sürprizle karşılaşmanın heyecanını yaşadım. İçim ümitle doldu; sevgiye ve insanın ‘ölmez’ yanlarına olan inancım kavîleşti. Yahya Kemal’in “Ruh ufuksuz yaşamaz” dizesini daha derinden kavradım. Bu kitabı okumaya duran herkesin aynı tadı, aynı heyecanı duyacağını ve ruhunda bahar esintileriyle yeni yürüyüşlere çıkacağını düşünüyorum.

Benim kendimce “Gençliğin el kitabı” diye adlandırdığım “Çağ ve Nesil” serisinin daha nice kitaplara ulaşmasını dilerim. “Gönüller ustası”, ruhunun ilhamlarını okurlarından esirgemesin ve biz, geçici karaltılara aldanıp önümüzde hep aydınlık bir ufkun durduğuna olan inancımızı asla yitirmeyelim.

Ali ÇOLAK

-+=
Scroll to Top