Yedinci Bölüm SÜNNETİN TESBİTİ

İslâm’ın iki muhteşem esasından biri olarak sünnet-i seniyye: “Şüphesiz Zikri Biz indirdik ve şüphesiz Biziz onun koruyucuları. Biziz onu koruyacak.” âyet-i celîlesinin1 şümullü mânâsına dahil olarak, Kur’ân’la birlikte tesbit edilmiş, yazılmış, ezberlenmiş ve hiçbir tağyîr ve tebdîle uğramadan günümüze kadar da gelmiştir. Şimdi, bu kutlu hâdiseyi sebep, seyir ve hususiyetleri içinde ele almaya çalışacağız:

A. SÜNNETİN TESBİTİNİN ZARURÎ OLUŞU

Sünnet, Allah Resûlü’nün hayatıdır; İslâm’ın yaşanma şekli, Allah’ın ve Resûlü’nün ahlâkıyla ahlâklanma modelidir. Allah (celle celâluhu), habîbi ve Resûlü Hz. Muhammed Mustafa’ya (sallallâhu aleyhi ve sellem): “Sözü sen söyle, sikkeyi sen bas, turrayı sen kes, mührü sen vur ve insanların önünde sen dur!” demiş ve O’nu, yolların ayrımında, bütün insanlara doğruyu göstermekle tavzif buyurmuştur. O da, bunu sözleri, fiilleri ve takrîrlerinden müteşekkil sünnet-i seniyyesiyle yapmıştır ve yapmaktadır.

Sünnet, Resûlullah’a açılan bir penceredir.. ve o her asırda her şahsa uzanan ve üzerinde yürünmekle İslâm’ın yümn ve bereketine ulaşılan kutlu ve mübarek bir yoldur. Nerede samimî bir kalb “Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem)!” derse, tıpkı bir televizyon ekranı gibi O’nun mir’ât-ı ruhuna Hz. Muhammed Mustafa (sallallâhu aleyhi ve sellem) temessül eder ve “Nedir istediğin, söyle?” der. Evet O, hadisinin, sünnetinin takrir edildiği, halkalar teşkiliyle müzakere olunduğu her yerde ruhen hazırdır.

1 Hicr sûresi, 15/9.

-+=
Scroll to Top