4. MEŞRU YOLLARIN KULLANILMASI

Tebliğ adamı, tebliğ yaparken kullandığı bütün yolların meşru olmasına son derece dikkat etmelidir. Meşru bir hedefe ancak meşru yollarla gidilir. Gayr-i meşru vasıta ve vesileler kullanılarak meşru bir hedefe varılamaz. Bizim hedefimiz haktır. Biz bâtılın düşmanıyız. Öyleyse hak olan bu hedefe ulaşmak için, düşman olduğumuz bâtılı kullanamayız. Aksi hâlde, kendimizi ve bütün yaptıklarımızı, bizatihi kendimiz yalanlamış oluruz. Hâlbuki hiçbir dava yalan üzerine bina edilemez, bina edilenler de uzun süre yaşayamaz. Zaten Allah (celle celâluhu) da, her zaman İslâmî hizmette bu yola başvuranların yaptıkları işlerden yümün ve bereketi kaldırmıştır. Onlar yerinde, meydanlarda binlerce insanı toplayıp nutuk atabilirler; ancak onların, bu zâhiren çok büyük gibi görünen kalabalıklarına mukabil, özü sözü doğru üç Allah erinin, gayet mütevazı bir evde, küçük bir gruba yaptıkları irşad ve tebliğ kadar bereketi olamaz. Zira birisi bin iken bir olmaya; diğeri ise bir iken bin olmaya namzettir.

Kalbler, Allah’ın elindedir. Bizim dediklerimizi ve diyeceklerimizi insanlara kabul ettirmek; bizim sözlerimizle onların hidayetini hazırlamak, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’ın elindedir. Dolayısıyla, eğer gayemiz insanları doğru yola sevk etmekse, başvurulan yalan ve yalana benzer mübalâğalı ifadelerin bu gayeyi tahakkuk ettirmede yararı değil zararı olacaktır. Biz, bize ait vazifeyi, yine İslâm’ın bize çizdiği çerçeve içinde yapmaya mecbur ve memuruz. Onun için hiçbir zaman İslâmî hizmet adı altında, meşru olmayan bir zemine kaymamız söz konusu olmamalıdır. Hele hele, yalan ile doğrunun aynı dükkânda satılan birer metâ hâline geldiği günümüzde bizler, doğru konuşmaya, doğru hareket etmeye, doğruyu dosdoğru temsil etmeye mecbur ve mükellefiz.

-+=
Scroll to Top