EBEDÎ CEMAL AHİRETİ İSTER
Bir bahar mevsiminde, kuşların şakıyışı ve suların çağlayışını dinleyelim. Bütün nebatat ve ağaçların yemyeşil zümrüt gibi güzelliğini, güneşin doğuş ve batışını ve bulutsuz bir gecede mehtabı seyredelim. Kâinatta cilvelenen bütün güzellikleri hayalimizin nazarına arz edelim.
İşte bu ve bunun gibi bütün tatlı tablolar Cenâb-ı Hakk’ın cemalinin bir cilvesidir. O, peşi peşine birbirini takip eden bu manzaralarla bize Kendi güzelliğini göstermektedir. Bizler de O’nun bu cilvelerindeki güzelliği seyretmekle kendimizden geçiyoruz. O, Kendini tanıttırmak istiyor, biz de tanımaya çalışıyoruz.
Şayet biz bu güzellikleri seyrederken perdeyi kapayıverse ve bizi yokluk karanlıklarında bıraksa, nimet nikmete, muhabbet musibete, akıl da bize ızdırap veren bir alete döner. Hâlbuki böyle bir Cemal, böyle bir çirkinlikten münezzeh ve mukaddestir.
Aslında nimeti nimet yapan ve aklı her şeyden lezzet alır hâle getiren, o nimetlerin devamıdır. Binaenaleyh Allah, kendi ebedî ve sermedî olan Cemalini devamlı bize göstereceği ayrı bir yurt açacak, bizi o diyarda haşr ve neşr edecek, sonsuz nimetlerini, Cemal ve Kemalini bize orada gösterecektir.
Hem O’nun güzellikleri ebedîdir. Öyleyse güzelliklerin devam edeceği ebedî bir âlem gerekir. Ta ki, buradan geçip giden güzellikler orada ebedî olarak devam etsin. Evet, bu dünyada cilvelerinin güzelliğiyle kendimizden geçtiğimiz gibi, bir gün Zâtı’nın Cemal ve güzelliğini seyrederken de kendimizden geçeceğiz.
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ نَاضِرَةٌإِلٰى رَبِّهَا نَاظِرَةٌ
“Yüzler var ki o gün ışıl ışıl parlar. Rabb’ine bakar.”1
1 Kıyâmet sûresi, 75/22, 23.