RUH UFKU
Her yan kararınca gönüller uhrevîleşir, Nazla belirir ufukta halvet geceleri;Zâid-nâkıs gelir aynı noktada birleşir, Yağar sessiz sessiz her yana nur hüzmeleri.
Aydınlanır gözler, çarpar sîneler yekpâre, Sezilir ne bilinmezler iç içe derinden; Billûrlaşır öteler ruhlarda kare kare, Rengi-çizgileri yıldızların deseninden…
Dolunay gibi yüzler ve ışıktan sîmâlar, Dolaşır durur her vâdide O’nu ararlar;Bir meşhere dönüşür hem arz hem de semâlar, Ukbâ “buyur” eder onlara kapı aralar.
Nuh, tûfanıyla gelir; Musa Kelîm de sözle, “Tûr-i Sînâ”, “Mekke” ile buluşur bu düşte;Ruhla iner İsa, Varlığın Özü de özle, Sidre, Kâbe ile aynîleşir görünüşte…
Tüllenir her tarafta ömrün neş’e günleri, Bir çağlayan gibi hep öteye akar zaman;İnsan unutur gamı, kederi, hüzünleriBir başka duyar artık varlığı pürheyecan.
Vicdan öz dünyasını bulmuş gibi şahlanır, Dost ilinden esintilerle her zaman mahmûr;Hep kendini ukbâ derinliklerinde sanır, Duyar Cennet râyihalarını buhûr buhûr…
Her yanda görünür vuslat yolları derinden, Her renk, her ses, her desen bir nağme olur inler;Bütün koylar halvet rengiyle tüllenir birden, Kendini Cennet’te sanır bu ufka erenler.
Varsın artık gün batsın, ufuklar da kararsın,Değil mi ki ikbal gelip idbarları aştı;Varsın artık yaz geçsin ve zemin de sararsın,Değil mi ki arza hayat ırmağı ulaştı…