Yusuf sûresi, 12/4
إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَۤا أَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ
“Bir zaman Yusuf babasına; ‘Babacığım, ben rüyamda on bir yıldızın, Güneş ve Ay’ın bana secde ettiklerini gördüm.’ demişti.”
On Bir Yıldız, Güneş ve Ay
Hazreti Yusuf kıssası bir rüya ile başlıyor. Sûrenin başında anlatılan bu rüya ile aslında bir berâat-i istihlâl31 yapılıyor. Yani rüya, anlatılacak kıssaya dair ipuçları içeriyor. Hazret-i Yusuf’un hayatında rüyanın önemli bir yer tutacağına, onun en büyük özelliklerinden birinin rüya ve hâdiselerin yorumu olacağına ve yaşayacağı güzel sona işarette bulunuluyor. Böylece uzun bir kıssanın özeti burada oldukça veciz bir şekilde sunuluyor.
Âyette Hazreti Yusuf’un, rüyasında Güneş ve Ay’la birlikte on bir yıldız gördüğünden bahsediliyor. Burada basit olarak “yıldız” şeklinde tercüme ettiğimiz كَوْكَب kelimesine Arapçada yüklenen anlamlara bakılınca, aslında buna, gökte gördüğümüz parıltılı cisim, gökcismi mânâsını vermek daha isabetli ve kapsayıcı olacaktır. İfade kolaylığı açısından biz “yıldız” diye meal vererek devam etsek de kelimenin mânâ kapsamını nazar-ı itibara almak önemlidir.
Âyette zikredilen on bir yıldızla alâkalı çeşitli yorumlar yapılmıştır/yapılmaktadır. Pek çok müfessir, bunların Hazreti Yusuf’un kardeşlerini temsil ettiği görüşündedir. Güneş ve Ay ise Hazreti Yakup ile hanımına işaret ettiği düşünülür. Zaten sûrenin sonuna doğru Hazreti Yusuf, ailesini yanına almasının ardından onlara, bu yaşananların rüyasının tahakkuku olduğunu söyleyecektir.32 Ayrıca on bir sayısı Cenab-ı Hakk’ın mükerrem kulları olan meleklerden on birine işaret ediyor olabilir. Nitekim Hazreti İbrahim’e gelen meleklerin on bir tane olduğu şeklinde rivayetler vardır.33 İşin en doğrusunu Allah bilir.
Âyette Güneş ve Ay, yıldızlardan sonra zikredilmiştir. Aralarda ‘vav’ atıf harfi kullanılarak aşağıdan yukarıya doğru bir sıralama yapılmıştır. Kur’ân’da takip edilen sıranın mutlaka bir hikmeti olacağından hareketle, yıldızlardan Güneş ve Ay’a doğru yapılan sıralanışla, aile fertlerinin uzun bir ayrılık sonrası Hazreti Yusuf’a kavuşma sırası arasında bir paralellik kurulabilir. Nitekim ona öncelikle Mısır’da önemli bir misyon eda edecek olan yıldızlar mahiyetindeki kardeşleri, daha sonra da annesi ile babası kavuşmuştur.
Ayrıca Hazreti Yusuf’un (aleyhisselâm), rüyasında yıldız, Güneş ve Ay’ı görmesi ile Hazreti İbrahim’in (aleyhisselâm) önce yıldıza, sonra aya, sonra da güneşe bakarak tefekkür etmesi arasında da bir irtibat kurulabilir. Hazreti İbrahim, Hazreti Yusuf’un babasının dedesiydi. Aralarında tarih itibariyle de bir yakınlık vardı. Bu sebeple Hazreti İbrahim’in yaşadığı hayatın yankıları Hazreti Yakub’un aile fertleri arasında mutlaka biliniyordur. Onun tevhid mücadelesi, kavminden gördüğü eziyetler, tefekkür dünyası, irşat ve tebliği, konuşmaları… o evde mutlaka konuşuluyordur. Bunlar zamanla o ocakta yetişen çocukların şuuraltına işlemiştir. İşte Hazreti Yusuf’un rüyasında gördükleri böyle bir şuuraltının tezahürü olarak da görülebilir.
“Onları gördüm” demek olan رَأَيْتُهُمْifadesindeki هُمْ (onlar) zamiri, genel itibariyle akıl sahibi varlıklar için kullanılır. Kural gereği, cansız varlıkların çoğulları için genelde müennes tekil zamir ve tekil fiil kullanılsa da burada bu zamir kullanılmıştır. Ona bağlı olarak سَاجِدِينَ(secde edenler) kelimesi de çoğul gelmiştir. Yıldız, ay ve güneş, akıl sahibi varlıklardan olmadığına göre burada هُمْ zamirinin kullanılmasında farklı bir sebep ve mânâ aramak gerektir. İlk akla gelenler şunlardır: Birincisi, bazı tefsirlerde dikkat çekildiği gibi, rüyada görülen gök cisimleri hakikatte Hazreti Yakup ve ailesini temsil ettikleri için canlı gibi ifade edilmiştir. İkincisi, secde, akıllı varlıkların yaptığı bir fiil olduğundan dolayı, fiil nazara alınarak akıllılara ait zamir kullanılmıştır. Üçüncüsü de akılsız oldukları hâlde akıllı gibi hareket ettiklerinden dolayı onlar için akıllılara ait zamir kullanılmış ve böylece onlara bir nevi paye ve derece bahşedilmiştir.
Hazret-i Yusuf’un rüya görmesi meselesi Kitab-ı Mukaddes’te de zikredilmektedir. Ancak orada iki rüyadan bahsedilir. Birinde, Kur’ân’dakine uygun olarak on bir yıldızın, güneş ve ayın kendisine eğildiklerini, ikincisinde ise kardeşleriyle tarladaki ürünü demet hâlinde topladıklarını, kendi demetinin dik durduğunu, diğer demetlerin onunkinin etrafında toplanıp eğilerek saygı gösterdiklerini görür.34 Bunu nazar-ı itibara alarak bakarsak, Hazreti Yusuf (aleyhisselâm), aynı mânâyı destekleyen iki ayrı rüya görmüş fakat Kur’ân bunlardan birini zikretmiş olabilir. Bu tür durumlarda hakem Kur’ân’dır. O, geçmiş kitaplardaki doğruları tasdik eder, bir kısım kimseler tarafından aralara sokulmuş yanlışları da tashih eder. Bu sebeple, Kur’ân’ın zikrettiği hususlarla ilgili diğer kitaplarda başka bilgiler mevcutsa onları ihtiyatla karşılarız. Bunların Kur’ân ve Sünnet’in verdiği bilgilere, vazettiği temel prensiplere aykırı olmayanlarından istifade edilebilirse de Kur’ân ve Sünnet’le çelişen, dinin prensiplerine ters düşen bilgi ve olayların kabul edilmesi mümkün değildir.
Âyette zikredilen “secde”nin keyfiyetine gelince, bu bir insan karşısında saygı ile eğilme şeklinde olabilir. İnsan camilerdeki mihrap gibi kabul edilip mihrapta Allah’a secde edildiği gibi insanın önünde Allah’a secde edilmesi şeklinde de anlaşılabilir. Tefsirlerde daha farklı tevcihler de vardır ki bunların hepsi söz konusu olabilir. Fakat bu secdenin, ibadet mânâsına doğrudan Allah’a yapılan secde gibi olmadığı muhakkaktır. Çünkü Allah’a secde edildiği gibi kula secde edilmesi hiçbir zaman caiz olmamıştır, olamaz.
Peygamberlerin peygamberlikten önce ve sonra gördükleri rüyaların ayrı bir hususiyeti vardır. Özellikle peygamberlik öncesi gördükleri rüyaların, onları peygamberliğe hazırlama adına ifa ettikleri önemli bir fonksiyonları vardır. Peygamberler, donanımları itibariyle ötelerden, ötelerin de ötesinden gelecek şeylere açık olsalar, bilgide, vukufta ve derinlikte diğer insanların çok önünde bulunsalar bile onların da bir hazırlık dönemine ihtiyaçları vardır. Çünkü, Allame Hamdi Yazır’ın da dikkat çektiği gibi, yerde duran bir insanın birdenbire ötelerin daha ötesiyle irtibata geçip konuşması beşer tabiatının taşıyacağı bir şey değildir.35 Allah Teâlâ işte böylesine önemli bir sürece onları rüyalarla hazırlar. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), vahiy öncesi rüyalarla altı ay boyunca peygamberliğe hazırlanmasına rağmen, ilk âyetler indiğinde büyük bir heyecan ve endişe duymuştu. Demek ki ötelerle irtibat çok farklı bir boyutta gerçekleşiyordu. Bu durumu telaş kelimesiyle anlatmak doğru olmaz. Ona belki “kutsî heyecan” demek daha isabetlidir.
31 Berâat-i istihlâl (بَرَاعَةُ الْاِسْتِهْلَال), bir esere, eserin içeriği hakkında fikir veren güzel bir üslupla giriş yapmak demektir.
32 Yusuf sûresi, 12/100.
33 el-Beğavî, Meâlimü’t-tenzîl, 2/392; el-Kurtubî, el-Câmi’ li ahkâmi’l-Kur’ân, 9/62.
34 Tekvin, 37: 6, 11.
35 Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kuran Dili, 4/867.