Yusuf sûresi, 12/111

لَقَدْ كَانَ فِي قَصَصِهِمْ عِبْرَةٌ لِأُولِي الْأَلْبَابِ مَا كَانَ حَدِيثًا يُفْتَرٰى وَلٰكِنْ تَصْدِيقَ الَّذِي بَيْنَ يَدَيْهِ وَتَفْصِيلَ كُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

“Peygamberlerin kıssalarında elbette akl-ı selim sahipleri için alınacak dersler vardır. İyi bilin ki bu Kur’ân, uydurulmuş bir söz değildir. Bilakis o, daha önceki kitapları tasdik, eşya ve hâdiseleri tafsil eder. İman edenler için hidâyet, rehber ve rahmettir.”

‘Ülü’l-elbâb’ ifadesi genellikle akıl sahipleri şeklinde tercüme edilir. ‘Elbâb’ın tekili olan ‘lüb’, aslında sadece aklı değil, kalb ve vicdanı da ifade eder. Buna, kalble izdivaç hâlindeki selim akıl da denebilir. Selim akıl, varlık ve hâdiseler üzerinde tefekkür eden, tefekküründe derinleşip yeni terkipler yapan, sebep netice ilişkilerini çok iyi gören, zahirî okumaların yanında varlığın hikmet boyutlarını da anlamaya çalışan akıldır. O, aynı zamanda yanlışlıklara şartlanmamış, nefsaniliğe kapalı, hissîlikten uzak akıl demektir. İşte böyle bir akla sahip olanlar için kıssalardan alınacak nice ibretler mevcuttur.

Âyette aslında küçük bir kınama da vardır. Şöyle ki; hiç kimse akılsız, kalpsiz, vicdansız olduğunu kabul etmez. Fakat bu önemli fakülteleri gereken şekliyle kullanmamak, akılla kavranabilecek şeyleri kavramamak, kalb ve vicdanla hissedilecek şeyleri hissetmemek suretiyle insan âdeta akılsız, kalpsiz ve vicdansız gibi davranır. Âyet-i kerime, muhataplarına seslenerek, “Eğer gerçekten akıl, kalp ve vicdan taşıyorsanız, bu kıssadan gereken ibretleri alırsınız. Eğer ibret almıyorsanız kendinizi akıllı zannetmeyin!” demek istiyor.

Sûrenin son sayfasının, Yusuf kıssasının tamamıyla münasebeti vardır. Bu sayfa, sûrenin bir nevi fezlekesidir. Bu açıdan bütün sûreye bu sayfadaki âyetler eşliğinde bakmak, son derece önemlidir.

-+=
Scroll to Top