A’raf neresidir? Hakkında bilgi verir misiniz?
A’raf, arfın çoğulu ve yüksek bir yer demektir. A’raf, tefsirlerde Cennet ile Cehennem arasında kurulu olan sur olarak zikredilmektedir. Zaten bu kelime bir sûreye de ad olmuştur. A’raf sûresi, A’raf’tan bahsettiği için bu ismi almıştır.
A’raf esasen orta menzil, orta yer demektir. Âyetten anlaşılan mânâsıyla Cennet’le Cehennem arasındadır; fakat keyfiyeti hakkında hiçbir malumata sahip değiliz.
Burada bulunan şahıslar kimlerdir? Bu soruya verilen birçok cevap vardır. Fakat verilen cevapların hepsi de dirayetle alâkalıdır. Zira hem A’raf hem de A’raf’ta bulunanlar hakkında Kur’ân’da zikri geçen hususun dışında herhangi bir rivayet bilmiyoruz. Kur’ân-ı Kerim’de ise üç ayrı tablo sergilenmekte ve bu arada A’raf’taki insanlardan bahsedilmektedir.
Birinci bölümde, Cennet ehlinin Cehennem ehline sorusu yer alıyor. Cennet ehli soruyor: “Biz, Rabbimiz’in bize vaad ettiğini gerçek olarak bulduk; siz de, Rabbiniz’in size vaad ettiğini gerçek olarak buldunuz mu?” Bu soruya Cehennem ehli “Evet.” diye cevap veriyor.
Tam bu esnada aralarından bir münadi şöyle seslenir: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun!.”1
İkinci tabloda devreye A’raf ehli giriyor. Cennet ehline bakıp “Selâm size!” diyorlar. Cehennem ehlini gördüklerinde de “Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma!” diyorlar.2
Daha sonra da tanıdıkları Cehennem ehlinin ileri gelenlerine dünyadaki sözlerini hatırlatıyor ve onlara, ne mallarının ne de çocuklarının hiçbir fayda vermediğini yüzlerine vuruyorlar. Bu sahne değişir gibi oluyor ve son olarak A’raf ehlinin Cennet ehline şu sözleri duyuluyor: “Girin Cennet’e, artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz!”3
Üçüncü tabloda ise, Cehennemdekilerin Cennet ehline verilen nimetlerden kendilerine de vermelerini talep ederek “Suyunuzdan veya Allah’ın (celle celâluhu) size verdiği nimetlerden bizim üzerimize de dökün!” diye seslenişleri yer alıyor. Cennet ehlinin verdiği cevap ise şu oluyor: “Allah (celle celâluhu) bunları kâfirlere haram kılmıştır.”4
Demek oluyor ki A’raf ehli bir yönüyle Cennet ehliyle, diğer yönüyle de Cehennem ehliyle münasebet içindeler. Her iki tarafı da yakından tanımakta ve bilmekteler.
Bu arada bazı sahabeden A’raf’ın, Sırat’ın şerefeleri ve A’raf’takiler de günahı, sevabı müsavi olanlar.. diğer bazılarından da, bunlar peygamberler, şehitler, âlimler ve âdeta melekleşmiş yüksek ruhlu insanlar olup, ötelerden bakar, her iki menzilde olup bitenleri görür ve yukarıda bahsi geçen muhavereye iştirak ederler, şeklinde rivayetler var ise de tahkik ehlince şayan-ı kabul görülmemiştir.
İsrailiyatta bunlar günah ve sevapları eşit olan insanlar şeklinde yer almaktadır. Bazıları da bunların insan suretinde melekler olduğunu söylemektedir. Bu son kısım doğru kabul edilecek olursa âyette geçen وَهُمْ يَطْمَعُونَ “Onlar Cennet’e girmeyi umuyorlar.”5 ifadesi Cennet ehline râci olur. Yani “Cennet ehli Cennetlik olduklarını bildikleri hâlde daha henüz girmedikleri bir anda…” demek olur.
Bazılarına göre de, Cennet’e bakıp ümitle dolan, Cehennem’e bakıp korkudan ürperen bu insanlar orada Cennet’e tam ehil hâle gelebilmeleri için bir müddet böyle bir sıkıntı ve iç geçirmeyi tatmaları gereken kimselerdir.
Evet, günahkârların bazılarına dünyada çektikleri sıkıntılar keffaret olurken, bazılarına da kabir azabı keffaret olmakta ve onları günahlardan temizlemektedir. Ancak bunlarla temizlenmeyecek durumda olanlar ise ahirette böyle bir temizlenme ameliyesinden geçeceklerdir.
İşte bunlardan bir grup da Cennet ehli Cennet’e girdikten sonra bir müddet kalacak ve Cennet umudu ve Cehennem endişesiyle A’raf’ta ömür süreceklerdir. Bu hayat şekli de onlar için bir keffaret ve günahlardan arınma olacaktır. Ve daha sonra da Cenâb-ı Hakk’ın (celle celâluhu) rahmet ve inayetiyle Cennet’e gireceklerdir.
Her şeyin hakikat ve içyüzünü Allah (celle celâluhu) bildiği gibi, A’raf’ı ve A’raf’takilerini de ancak Allah bilir…
1 A’raf sûresi, 7/44.
2 A’raf sûresi, 7/46-47.
3 A’raf sûresi, 7/48-49.
4 A’raf sûresi, 7/50.
5 A’raf sûresi, 7/46.