Asıl Endişe Edilecek Husus

Ben, hayatımın hiçbir döneminde süper güçlerin bize karşı tavırlarından endişeye kapılmadım. Zira bizim dayandığımız gücün karşısında onların sinek kanadı kadar dahi değeri olamaz. Bizler Cenab-ı Hakk’ın havl’ ve ‘kuvvet’ine itimat eden insanlarız. Bu itibarla da bütün süper güçler bize vız gelir. Evet gökler sürekli başımıza bela yağdırsa, yine de sarsılmayız. Ama bir şey var ki, beni de başkalarını da hep endişeye sevketmiştir. O da, bir gün kendi enkazımız altında kalıp ezilmemizdir.

Birinciye çare vardır ama bu ikinciye çare bulmak mümkün değildir.

Onun için evvelâ biz, kendimize bakmalıyız. Kurân’ın ifadesiyle biz hidayette olduğumuz sürece başkalarının dalâleti bize zarar vermeyecektir.

Elbette süper güçlerden vefa, mürüvvet ve iyilik bekleyecek değiliz. Böyle bir bekleyiş, sadece saflık, hatta daha doğru bir ifadeyle aptallık olur. Mü’min, bir delikten iki defa sokulmayacak kadar gözü açık bir firaset insanıdır. Düşmanlarımızdan bunca ihanet gördüğümüz realitesine binaen artık böyle şeylere göz yumamayız. Bunca aldanmak mü’min için yakışıksız kaçar.

Bununla beraber, onların gücünü, kuvvetini büyüterek ümitsizliğe düşmeye de gerek yok zira, yolunda olduktan sonra mutlaka istediğimiz hedefe -er veya geç- varacağımıza inanıyoruz. ‘Nice az topluluklar vardır ki, Allah’ın izniyle kendilerinden çok kalabalık topluluklara galebe çalarlar’ meâlindeki ayet bizim için her zaman yanılmaz ve yanıltmaz bir rehber ve bir kuvvet kaynağı olmuştur.

Ama, bizde kokuşma, takılıp yollarda kalma, engelleri aşmada tembel davranma, cismaniyet altında kalıp ezilme varsa veya mevcutsa, işte o zaman hem fert hem de toplum olarak akıbetimizden ne kadar endişe etsek yeridir.

-+=
Scroll to Top