Bazı mü’minlerde, dindarlıklarıyla alay edilmesi neticesinde meydana gelen ezikliği nasıl telafi edebiliriz?
Şu anda yaşadığımız böyle bir dünyada, bunu normal kabul etmek lâzım. Alay ve istihza etmek bize yakışmaz ve mü’minin işi değildir de ondan. Öteden beri alay ve istihza kâfirlerin vasfı olmuştur. Evet, alay ve istihza bir kâfir sıfatıdır. Kur’ân-ı Kerim birçok âyetinde onları bize bu sıfatlarıyla tanıtıyor:
“Gemiyi yaparken, milletin inkârcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla (Nuh) alay ederlerdi. O da: ‘Bizimle alay ediyorsunuz; ama biz de size mukabelede bulunacağız. Rezil edecek olan azabın kime geleceğini ve kime sürekli azabın ineceğini göreceksiniz!’ dedi.”1
“Kâfirler: ‘Rabbimiz, bizi buradan (Cehennem’den) çıkar, tekrar günaha dönersek, doğrusu zalimlerden olmuş oluruz.’ derler. (Bunun üzerine Cenâb-ı Hak onlara şöyle karşılık verir): ‘Kesin sesinizi, Benimle konuşmayın! Kullarımdan bir topluluk (dünyada): ‘Rabbimiz, iman ettik, artık bizi bağışla, bize merhamet eyle, Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.’ diyordu. Siz ise onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükâfatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır.’”2
“Günahkârlar, muhakkak (dünyada) mü’minlere gülerlerdi. Yanlarından geçtiklerinde ise birbirlerine kaş-göz işareti yaparlardı. Taraftarlarına vardıklarında bununla eğlenirlerdi.”3
Görüldüğü gibi istihza edip alaya almayı Kur’ân, bir kâfir sıfatı olarak kaydediyor. Müslüman ise ne kimseyi alaya alır ne de istihza eder. Kâfirlerin istihzasına ise, Cenâb-ı Hak mukabele edecektir. Onlar esasen alaya alınacak durumda bulunanın kim olduğunu, ahirette tam mânâsıyla görecek ve kendilerine bin nefrin edeceklerdir. Öyle ise şu kısacık dünyada mukabele-i bilmisil yapmanın hiçbir mânâsı ve yararı yoktur. Zararı ise pek çoktur. Onun için bizler, onların davranışlarına onlar gibi karşılık veremeyiz. Mü’min oluşumuz, buna mânidir. Ve biz de böyle bir mâni oluştan hoşnut ve memnunuz.
Gelelim sorunun diğer şıkkına: Allah’a inanma ve O’nun karşısında kulluğunu ilan ve itiraf etme, dünyanın en büyük şeref madalyasını boyna takma demektir. Bu her zaman bizim için bir onur vesilesidir. Eğer caiz olsaydı biz bu durumumuzdan gurur duyacaktık.
Onlar bizim namazımızla yani miracımızla ve bizi Allah’a yaklaştıran en büyük vesile ile alay ediyorlar!.
Onlar bizim abdestimizle; yani bizim, havz-ı Kevser yanında Allah Resûlü tarafından tanınmamıza vesile bulunan en göz kamaştırıcı ışık tayflarıyla alay ediyorlar!.
Onlar mü’minlerin takkesiyle, tesbihiyle; insanların en şereflisi Hz. Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), mübarek başına koyduğu, bir hadis-i şerifte, meleklere ait bir giysi ve erkeğin ziyneti olduğu, insana en az 27 kat sevap kazandırdığı belirtilen ve bundan dolayı bazı Müslümanlar’ın namazda başlarına sardıkları sarıkla alay ediyorlar!.
Bunların hiçbirisi alay edilecek meselelerden değildir. Aksine gıpta ile kabullenilecek uhrevî değerde şeylerdir.
Hâlbuki, Allah’ı inkârla hayvandan daha aşağı bir derekeye düşen insanın hâli; evet, eğer alay edilecekse onunla edilmelidir. Sarhoş ve ayyaşlar, cemiyetin yüz karası kimselerdir; alay edilecekse onlarla edilmelidir.
Faizci, karaborsacı, monopolcü, ihtikârcı; ticarî hayatın en yaman hırsızlarıdır; alay edilecekse onlarla edilmelidir.
Açık saçıklık ve ahlâksızlığa gömülüp gidenler; iffet ve namuslarını pazara dökenlerdir, alay edilecekse onlarla edilmelidir.
Utanmazlığı alışkanlık hâline getirip insanımıza telkin edenler ve neden utanılacağını, neden utanılmayacağını bilmediklerinden dolayı, dindar gençlerle alay ediyorlar. Ama bütün bunlara karşı onlara düşen, وَإِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَامًا4 esasına riayet etmektir. Evet, onlar da, Kur’ân’ın tebcil ettiği bir cemaat olarak, o kendini bilmez, ne idüğü belirsizlerin yanından geçerken; âlicenabâne, kerîmâne tebessüm ederek geçmeli ve hakikî Müslüman’ın gerçek ufkunu göstermelidirler. Alay eden, kendi küçüklüğünü gösterirken, Müslüman genç de ciddî, vakarlı ve tavrını hiç bozmadan, hâlâ da onların hidayetini düşünen, böylece de Muhammedî bir yolda olduğunu gösteren bir eda ve bir üslûpla kendine düşeni yapmalıdır. Çünkü sonunda herkes yaptığı şeylerle haşr ve neşr olacaktır. Bugün Müslümanlarla alay edip gülenlere, o gün gülünecek; bugün alaya alınanlar ise, o gün Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve keremleriyle onurlandırılacaklardır. Şimşek gibi Sırat’ı geçip, Firdevs Cennetlerine de yine onlar ulaşacaktır.
Rabbim, bu türlü taarruz, istihza ve alaylara maruz kalan günümüzün inanmış delikanlılarını, din-i mübin-i İslâm’da sabitkadem eylesin! Yıldırmasın, usandırmasın, bıktırmasın, geriye döndürmesin, sarsmasın ve sonuna kadar bu işi götürmede kendilerine güç ve kuvvet ihsan eylesin! (Âmin)
1 Hûd sûresi, 11/38-39.
2 Mü’minûn sûresi, 23/107-111.
3 Mutaffifîn sûresi, 83/29-31.
4 “Onlar (mü’minler) ki, boş bir şeyle karşılaştıklarında oradan vakarla geçip giderler.” (Furkan sûresi, 25/72)