BİR ÂYETİN TEDÂÎ ETTİRDİKLERİ

Soru: Bosna-Hersek faciasına “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk mı edersin Allahım!” âyetinden hareketle, farklı şekilde yaklaştığınızı biliyoruz. Bu düşüncenizi biraz açar mısınız?

Soruda bahsettiğiniz âyetin sebeb-i nüzulünü izahla cevaba başlayayım. Hz. Musa kendisinden onlarca mucize gördüğü, firavunun zulmünden kurtulup, semavî sofralarla beslendiği hâlde, Tur’a Rabbisiyle mülâkata gittiğinde, buzağıyı ilâh edinen ve “Musa gitti, dönmedi, unuttu…” diyen kavmi karşısında Allah’a “İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk mı edersin Allahım!” diye nida eder.1 Fakat âyetin nüzul sebebinin bir olaya özgü olması ve bir vak’ayı bildirmesi, onun mânâsının umumiyet ifade etmesine mâni değildir. Bu itibarla da o günden bugüne, bugünden de kıyamete kadar gelecek insanların bu âyetten alacakları ders ve ibretler vardır. Zaten Kur’ân’ın evrensel olması da bunu gerektirir.

Buna göre; sadece Hz. Musa kavminde değil; Hz. Âdem’den Hz. Nuh’a, ondan Hz. İbrahim’e ve ondan da Hz. Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) uzanan çizgide, hidayete götüren doğru yolu bırakıp dalâlete sapan pek çok kimse gelip geçmiştir. Onlar dalâletleriyle âdeta semavî ve arzî belâlara davetiye çıkarmışlardır. Şahsen ben, son dönemlerde Orta Asya’da, Balkanlar’da “Müslümanım” diyen insanların bulunduğu ülkelerde cereyan eden hâdiselere biraz da bu gözle bakıyor ve o açıdan değerlendiriyorum. Hatta onlar adına Rabbime dua dua yalvarırken, bu mülâhaza her aklıma geldiğinde de ürperiyor ve; “Acaba ilâhî merhameti aşkın merhamet küstahlığında mı bulunuyorum; bulunuyor ve acaba gayretullaha dokunur mu bu dualarım?” diye endişelerle kıvranıyorum.

Evet, acaba orada pek çoğu itibarıyla dinlerinden dolayı öldürülen insanlar, namaz kılmıyor, oruç tutmuyor, haram-helâl bilmiyorlarsa, bu, ötede bana sorulur mu? Savaşların başlangıç yıllarındaki bu durum şimdilerde değişmiş olabilir. Böyle bir değişiklik mahfuz, o insanların, Müslümanlık ile, diyanetle yani dinî emir ve yasakları hayatlarına tatbik ile uzaktan yakından alâkaları yoksa, hatta her şeye rağmen bazıları itibarıyla bunlar ilâhî sıyanetten kaçıyor, ilâhî seraya sığınmıyor ve Rabbimin merhamet etmesine liyakat kazanmaya çalışmıyorlarsa, benim bu yana yakıla hâllerim Allah’a karşı saygısızlık olmaz mı? Keşke biri çıkıp da bana: Hayır, saygısızlık olmaz deyiverseydi..! Dense de denmese de ben, şeklini biraz değiştirerek onlara dua etmeye devam edeceğim: “Allahım! Bunların kalblerine hidayet lütfeyle!.. Onları makbûlîn, sâlihîn güruhuna ilhak buyur!. Onları Senin merhametini celb edebilecek ve ona layık olabilecek insanlar konumuna yükselt!” Evet, ilk defa o insanların merhamet-i ilâhiyeye liyakat kazanmaları çok önemli. Bakın hele onu bir kazansınlar, ardından “Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.”

Burada bir hususu daha açıklamakta fayda mülâhaza ediyorum. Bazıları bu düşünce karşısında “Biz tv’lerde seyrediyoruz. Dünyanın değişik yerlerindeki bu insanlar hep “Müslümanlık” diyorlar. Buna bir şey demek elimizden gelmez; ancak İslâm’da o görünümden daha önemli hususlar vardır. Meselâ namaz.. evet, eğer bir insan namaz kılmıyorsa, teferruata ait meselelerin ifası onun yanında çok önemsiz kalır. Rica ederim nice fer’î meseleler var ki Hicretten sonra teşri kılınmıştır. Hâlbuki o döneme kadar da Müslümanlar hep namaz kılmışlar, oruç tutmuşlar, hatta bu önemli ibadeti kadınlar başları açık olarak yerine getirmişler. Neden sonra tesettürle alâkalı emirler gelmiştir. Faiz de öyle; faiz Veda Haccı esnasında kesinlikle haram kılınan mükellefiyetlerdendir. Ama namaza gelince, o, bazı rivayetlere göre -şekli şimdiki gibi olmayabilir- farz kılınmazdan önce de vardı. O günlerde Hz. İbrahim’in bakiye-i dini ile amel ediliyor ve ona göre namaz kılınıyordu. Çünkü namaz beşer tabiatında var olan Yüce Yaratıcı’ya karşı itaati, inkıyadı ifade etmektedir.

Aslında aynı hususlar bizler için de geçerlidir. İçimizdeki beyinsizler yüzünden, âyetin ifade buyurduğu tehdit, bize de bir şeyler ifade etmektedir. Daha doğrusu etmelidir. İslâmî hakikatlere daha önceden uyanmış insanlar, çevrelerindeki bu kabîl insanlara, daha musibet gelmeden önce, tebliğ ve irşad adına gitmeli ve onların da bu hakikatlere uyanmalarını sağlamalıdırlar. Unutmayalım ki, Kur’ân bir başka âyetinde şöyle der: “Öyle bir fitneden korkun ki, geldiğinde içinizden sadece mücrimlere isabet etmez.”2 Yani hepinizi kırar geçirir.

1 A’râf sûresi, 7/155.

2 Enfâl sûresi, 8/25.

-+=
Scroll to Top