Diyalogda İslâmî Ölçü

Son hâdiseler münasebetiyle beni yıllarca İslâm’a, Kur’ân’a, başkaldırmış, düşmanlık etmiş insanlarla dostluk kuruyorsun’ diye tenkit edenler oldu. Halbuki bu İslâmî bir düşünce ve bu düşüncenin hayata yansımasından ibarettir. Allah Rasûlü (sav), yıllarca kendisine kan kusturan Ebu Cehil’i karşısına alıp muhatab olarak kabul etmedi mi? Ve daha onun gibi nicelerini… O halde çeşitli vesilelerle görüştüğümüz, konuştuğumuz bu insanlar -kaldı ki çokları inancını izhar ediyorlar- yüzünden, böyle İslâmî nasslarla te’lif edilemeyecek tenkitler yapmanın manâsı ne? Bu aslında İslâmı tam anlamıyla özümseyememenin bir ifadesidir. Hatta ben, ‘Bu tavır, bu tarz, bu üslup benim kendi tavrımdır..’ desem ukalâlık etmiş, İslâm’ın getirdiği evrensel kaideleri kendime mal etmiş olurum. Onun için bugün bir ateistle de karşılaşsam, aynı şekilde davranırım. Ve bu kat’iyen mümaşat, müdarat veya takiyye değildir. Aksine İslâmî tavır ve düşüncenin ortaya konuşudur.

İslâm, öfkelendiğiniz zaman bile öfkenizi belli üslup içinde yansıtmanızı emreder. Gelin Kur’ân’a bakalım onun çok sert bir üslup ile eleştirdiği nice mes’eleler vardır ki, onlarda isim tasrih etmez. -Her ne kadar esbab-ı nüzulcüler belli isimler verse de, rivayetlerin sıhhatinde şüpheler vardır-. Belki kıyamete kadar gelecek değişik tiplerle temsil edilecek düşünceleri, mülhidçe anlayışları tenkîd eder.

Evet, ilâhî ve evrensel dinin tebliğ ve temsil erleri, muhatabı olan kişi veya kitlelere sert davranmamalıdırlar. Paylaştıkları fasl-ı müşterekleri çok çok iyi değerlendirmeli ve hattâ bırakın bugünü, gelecekte onlara bir şeyler anlatmayı plânlıyorlarsa şimdiden İslâmî tavrın gereği olarak yumuşaklığı, mülayemeti fıtratlarının bir yanı haline getirmeli ve bu konuda yıllardan beri yapılagelen yanlışlıklara son vermelidirler.

-+=
Scroll to Top