Gençlik

Ferdâ, senin, senin bu teceddüd, bu inkılap…Her şey senin değil mi ki, zaten, sen ey şebâb…!

(T. Fikret)

Nesli tanımak, ona vereceğimizi vermek, alacağımızı almak ve bu arada ona bağlı olarak davasının sınırlarını tespit etmek, muhakkak ki, günümüzün en mühim meselelerindendir. En mühimdir; zira her türlü değişikliğe renklilik katan, ayrı ayrı çağlar ve devirler açan odur.

Roma onun, Roma’da ihtilal onun, Yunan onun, Helenizm de onun. Zemin onun âb-ı rûyuna muntazır, eflak çıkaracağı tarrakaya dembeste.1 “Acâib-i seb’a-i âlem”2 o muhteşem heykelin kaidesi. Ay, mukavves kaşları; yıldızlar, dudağında tebessüm… Bunları onun hakkında birer abartma saymayın; gerçek genci bin bahâriye ile dahi dile getirmek mümkün değildir.

“Rûh-bahş oldu Mesihâ-sıfat enfas-ı bahâr, Açtılar dîdelerin hâb-ı ademden ezhâr.”

diyen Bâki, nazarını bahardan bu bahar soluklayanlara çevirebilseydi, hilafet saltanatının bu muhteşem şâiri kim bilir, ne diriltici şeyler söyleyecekti.

Nâdanlarca o işe yaramaz bir serseri, anarşi taraftarlarınca tahrip unsuru.. bize göre ihata edilmez muhteva… Hilkatinde afacan, ihmalinde öldürücü zehir, Enderun terbiyesiyle, Bâbüssaâde ağası… Evet, zeminini bulursa bin badire aşan bahadır. Şehvet pazarına düşerse nefsin esiri; herkes ona olta salar, herkes onu elde etmek ister. Elde edebilirsen, senin için bir inşirah unsuru. Açık kapı siyaseti güdersen, meccanî bir metâ… Gönlünü “sadece” mücerredlerle doldurursan, bir hayalperest götürür, müşahhaslara bağlarsan bir totemci olur. Kesebilirsen behîmî hislerden, ikinci bir fıtrat kazanır. Salıverirsen merâya, benliğine cemre düşmüş gibi erir ve yok olur.

Tutup sahip çıkmana göre o,

“Ol bâde kim içse hemânKalbe doğar nur-u cihânVerir hayat-ı câvidân.” (Gedâyî)

zirvelerinde uçacak; terk etmene göre de,

“İç bâde, güzel sev var ise akl u şuurun; Dünya var imiş, ya ki yok olmuş ne umurun.”

düşüncesiyle mülevvesleşecek…

Her şey olan bu potansiyel kat’iyen ihmal edilmemelidir. Nasıl edilir ki… Bir devirde her şey damarlarındaki asil kana emanet, nesebi gayr-i sahih başka bir devirde o, yılışık, sürtük, iffetsiz; bütün devirlere rahmet okutturacak melanet. Bu devirde o, en acılardan acı midede seretan, gözde bir katarakt… İnsanlığı “yapmacık”, merhameti hile; gayret ve celadeti âlemi iğfal; şecaati göz bağcılık, “esfel-i sâfilîn”in ucunda insan azmanı bir hortlak. Mimarının elinde ise, “a’la-yı illiyyîn”in nazenin, nazdâr sultanı; kâinatın “ahsen-i takvîm”i, ilahî nazarın nokta-i mihrâkiyesi… O, mimarından kendine bir el uzatılmasını istiyor. Bu el onu Acemi Oğlanlar seviyesinden alarak, Enderun Ağalığına yükseltebilirse, kadirnâşinasların kendine reva gördüklerini teker teker anlama imkânını bulacak ve bir daha da gayyalara sürüklenmemeye bakacaktır.

O bizden himaye ve dirayet bekliyor. Biz ondan kalb-kafa izdivacı ve mazi ile sarmaş dolaş olmasını… O, ruhunda çöreklenen nevrozlara hâzık bir hekim; biz de, kafasında yıllanmış hezeyanlara bir deva bekliyoruz. O canhıraş feryatlar içinde “Tulumbanı al, yetiş imdada, yangın var.” derken; biz “Müsaade et, bu yangını kan ve terimizle söndürelim.” diyoruz. Ağızlar söylemese de, gönüller mızrabını yemiş bamteli gibi çoktan bunu müterennim.

Ey ümmet-i merhûme, beklediğin subh-u kıyamet değilse ellerini boynundan çöz, Herakles’in Promete’nin imdadına koştuğu gibi, şeytanın ateşine çarpılmış gençliğin imdadına koş..!

1 Dembeste: Kulak kesilmiş dinleyen.

2 Acâib-i seb’a-i âlem: Yedi acaib: a. Mısır ehramları, b. Babil’de Semiramis asma bahçeleri, c. Zeus’un heykeli, d. Rodos heykeli, e. Efes Artemis Diana mâbedi, f. Bodrum Mosoleus’un türbesi, g. İskenderiye deniz feneri.

-+=
Scroll to Top