GİRİŞ

Zekât, hem veren hem de alan açısından; hem fertlere hem de topluma dönük yönleriyle birçok dünyevî-uhrevî faydayı içinde barındıran bir ibadettir. İnsanlar arasında var olan ve olması kaçınılmaz bulunan farklılıklardan doğması muhtemel zararları en kestirmeden izale etme potansiyeline sahiptir. Tarih bunun en çarpıcı misalleriyle gözlerimizin önündedir. Şayet bugünün müminleri olarak bizler zekâta gerçek hüviyetiyle işlerlik kazandırabilmiş olsaydık, birilerinin iddia ettiği gibi onun, bir “burjuva sadakası” olmadığını görecek, aksine fakirliğin ortadan kaldırılması adına nasıl müessir bir faktör olduğunu müşahede edecektik. Yine onunla dilencilerin dilencilikten kurtulduğuna şahit olacak; kimi fakirlerde biriken kin, nefret ve gayzların da eriyip gittiğine şahit olacaktık. Dahası zekât sayesinde anarşinin yollarının kesildiğini görecek ve huzur dolu bir toplumun fertleri olarak âsûde bir hayat sürecektik.

İslâm’ın getirdiği, iktisadî hayata katkıda bulunan, ona canlılık kazandıran faaliyetler sadece zekâttan ibaret de değildir. Nafile sadakalar, fıtır sadakası, kurban gibi ibadetler bu meyanda sayılabileceği gibi, Allah’a kurbet noktasında ifa edilen nezirler, köle azadı, vasiyet ve vakıf gibi faaliyetler de bunlara ilave edilebilir. Bunun yanında, kul ve beşer olmanın gereği olarak insandan zaman zaman zuhur edebilen yanlışlıklara takdir edilen bazı dünyevî cezaların maddî boyutlarının olması da dikkat çekicidir. Kasten Ramazan orucu bozulduğunda, zıhar yemini yapıldığında, yapılan yemine muhalif hareket edildiğinde, hac ve umrede yasaklanan bir kısım fiiller işlendiğinde ödenmesi gereken kefaretlerle, cinayet ve yaralamalarda ödenmesi gereken ceza ve diyetler de bu kabildendir.

Bütün bunlara bakılacak olursa, İslâmî bir toplumda, çok farklı vesileler kullanılarak fakire el uzatıldığı ve fakiri rencide etmeden fakr u zaruret problemini çözmeye matuf prensiplerin yerleştirildiği görülecektir.

Kur’ân’ın, sadakalarla ilgili beyanlarının umumiyet arz etmesi, sadakada sınırlama konmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Konuyla ilgili, وَمَا أَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُ “İnfak ettiğiniz her şeyin yerine mutlaka O, başkasını verir.”178

وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَلِأَنْفُسِكُمْ وَمَا تُنْفِقُونَ إِلَّا ابْتِغَاءَ وَجْهِ اللهِ وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ يُوَفَّ إِلَيْكُمْ وَأَنْتُمْ لَا تُظْلَمُونَ

“Hayır adına infak ettiğiniz her şey sizin lehinizedir, size aittir. Allah’ın rızasını talep ederek infak ettiğiniz sürece, infak ettiğiniz şeyler günün birinde mutlaka size dönecektir, mükâfatını eksiksiz olarak mutlaka alırsınız da hukukunuz asla zayi edilmez.”179 ve وَمَا تُنْفِقُوا مِنْ خَيْرٍ فَإِنَّ اللهَ بِهِ عَلِيمٌ “Hayır adına infak ettiğiniz her şeyi Allah bilmektedir.”180 gibi âyetler, meselenin şümulünü göstermektedir.

Efendimiz de (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir hadislerinde, malını hak yolda harcamaya azmetmiş bir kimsenin, gıpta edilecek bir insan olduğunu söylerken,181 diğer tarafta, bir hurmanın yarısını tasadduk etmek suretiyle bile olsa Cehennem’den sakınmayı tavsiye etmektedir.182 Ayrıca nafile sadaka verenler için meleklerin dua etmesi183 gibi bizzat Allah Resûlü’nden (sallallâhu aleyhi ve sellem) sâdır olmuş birçok müjde bulunmaktadır ki, bunların hepsi, cemiyetten fakr u zaruret gerçeğini kaldırıp yerine huzuru ikame etmede önemli motivasyon kaynaklarıdır.

Zekâtın fert ve topluma kazandırmış olduğu faydalara geçmeden önce, kısaca ibadet müessesesi üzerinde durulması faydalı olacaktır. Çünkü zekât, İslâm’ın üzerine bina edildiği temel ibadet esaslarından birisidir. Dolayısıyla öncelikle onun bir ibadet olarak nereye oturduğunun iyi anlaşılması gerekir. Bunun için evvelâ ibadetin mânâsını açıklayacak, sonra ibadetler arasında nasıl bir bütünlük bulunduğunu göstermeye çalışacak, ardından da zekâtı müstakil olarak ele alıp onun fert ve topluma kazandırdıkları üzerinde duracağız.


178 Sebe sûresi, 34/39.

179 Bakara sûresi, 2/272.

180 Bakara sûresi, 2/273.

181 Buhârî, ilim 15; Müslim, salâtü’l-müsâfirîn 266-268.

182 Buhârî, zekât 9, 10, menâkıb 25, edeb 34; Müslim, zekât 66-67.

183 Buhârî, zekât 27; Müslim, zekât 57.

-+=
Scroll to Top