GİRİŞ
Zekât, toplumun tamamını kucaklayan potansiyel bir güç kaynağıdır. Onunla iktisadî hayat canlandığı gibi, yine onun takdim ettiği imkânlarla fakirlerin ihtiyaçları giderilerek içtimaî bir denge sağlanır. Yine zekât sayesinde fakirle zengin arasında güçlü bir bağ tesis edilir. Dahası zekâtla Allah’a kurbet yolları bir şehrah hâline gelir.
Her şeyden önce zekât, inanan insanların yaptıkları bir vazifedir. Yani o, inanmanın bir gereğidir. Dolayısıyla imanla müşerref olmuş birinin, diğer iktisadî sistemlerde başkalarının yaptığı gibi saklayıp kaçıracağı herhangi bir malı yoktur. Çünkü her şey Allah’ın bilgisi dâhilindedir ve hesabı da O’na verilecektir. Dostluk ve akrabalığın fayda vermediği ahiret gününde, bütün gizli kapaklı şeyler ortaya dökülecek ve herkes yaptıklarının hesabını verecektir. Dolayısıyla Allah’a ve ahiret gününe inanan bir insanın üç-beş kuruşluk dünya metaı için ebedî hayatında sıkıntıya düşmeyi göze alması düşünülemez.
Bu durumda, insanların, başkasının muttali olamayacağı şekilde saklayıp durdukları maddî kıymetlere işlerlik kazandırma, en üst seviyede zekâtla gerçekleşmektedir. Öyleyse zekât, saklı kasaların kilitlerini açan sihirli bir anahtar olarak içtimaî bünyeye yeni kaynaklar temin eden büyük bir potansiyel güçtür.
İktisadî hayattaki hareketliliği tesis eden zekâtın tabanı da olabildiğine geniştir. Deve, sığır ve koyun gibi hayvanlardan süt, bal, yumurta gibi hayvan ürünlerine; menkul kıymetlerden gayrimenkul mülklere; zirai mahsullerden madenlere; oradan da para ve ticarî emtiaya kadar mamelekin bir çok çeşidinde, farklı nisap ve oranlarıyla zekât, içtimaî canlılığın temelini teşkil etmektedir.