GİRİŞ

ALLAH’IN KULLARI! ALLAH’TAN KORKUN!

Allah’ın kulları! Allah’tan korkun!

Allah’a karşı gelmekten sakının. Allah’ın himayesine girin. Allah’a itaat edin.

Muhakkak Allah adâletle, Kur’ân’ın getirdiği hayat tarzı ile, istikametle emreder.

En geniş ma’nâsıyla ihsanla, Ma’bud-u Mutlak’ı görüyor gibi O’na kulluk yapmak, öyle yaşamak, öyle davranmak, o hava içinde ruhunu Allah’a teslim etmekle; yakınlarınıza birşey vermekle; fikrî, kalbî bedenî her şeyini İslâm için sarfedip İslâm’ın yücelmesini ve yükselmesini temin etmekle emreder.

Ahlâksızlığın her çeşidinden; gizlisinden, açığından; büyüğünden, küçüğünden; şu cemiyetin içine soktuklarından ve henüz sokamadıklarından; dinin emirlerini tanımayıp taşkınlık, serkeşlik yapmanın her çeşidinden; Kur’ân’ın İslâm’ın çirkin gördüğü herşeyden sizi nehyeder.

Böylece Kur’ân size va’z u nasihat eder.

Tâ, düşünüp doğru yolu bulasınız, eğri büğrü yaşamadan kurtulasınız ve doğru yolun neticesi olan Dâr-üs Selâm’a girip emn-ü eman içinde Allah’ın nimetlerinden istifade edesiniz.

TENBİH:

Hakikatları, gönlün huzura kavuşması ve muvakkat hazlar duymak için dinlemek hoş ve kolay bir şeydir. Bize bir kısım hakikatları talakatli bir dil, açık bir lisan ve parlak temsillerle anlatsalar, hazla, coşkuyla dinleriz. Söylenen şeyleri, kusurlarımızdan bahsetmediği müddetçe başımıza taç yapar, kusurlarımızla teşni’ eden sözler sarfedilirse de Şunu demeseydi ne iyi olacaktı. gibi şeyler düşünürüz. Basite ircâ edilmeyecek olan asıl mes’ele ise söylenen sözleri güzellikleri içinde yaşamak, ifade edilen ma’nâları ve anlatılan hakikatları nefsimizde yaşayabilme şevki, aşkı, vecdi ve cehdini elde etmektir.

Anlatılan ve yazılan şeyler, ciddî bir aşk uyarıyor, hakikatları zihinlere nakşediyor, îman ve aksiyon olarak tezahürünü buluyorsa, fevkalade güzeldir. Fakat anlatıldığı ve yazıldığı yerde kalıyorsa, mahvolmaya gidiyoruz demektir. Çünkü, anlatılanlar basit, hayalî hikâyeler değildir. Gerçeği ve hakikati yaşamış bir cemaatın kristalleşmiş hayat tablolarıdır.

Resûlullah’dan ve Kur’ân’dan nakledilen bu şeyler, gönlümüzde teessür ve hasret uyarıyor, O’nlar gibi olma şevki veriyorsa iyi yoldayız demektir. Ama mahvettiğimiz gençliğimiz, zamanımız ve servetimiz için hiç elem ve teessür duymuyor Hayatımızı, istikametle yaşamayıp nasıl heba ettik? Gençliğimizi, malımızı ve zamanımızı neden mahvettik? diyerek ızdırap çekmiyorsak fena yoldayız demektir. Eğer içimizde benzeri hesaplaşmaları ve muhasebeleri yapıyorsak, o zaman Allah’ın rızasını kazanma adına ümitvar olabiliriz.

Cenâb-ı Hakk hangimize açıkça ferman edip Korkma merak etme, seni Cennet’ime koyacağım! dedi? Resûl-ü Ekrem kimin elinden tutup Kederlenme, üzülme, seni yanıma alıyorum! dedi? Hâlbuki Sen Cennetliksin dediği Hazreti Ömer Eğer herkes Cennet’e girse ve bir kişi kalsa, korkarım ki o Cehennemlik ben olurum diyordu. Resûl-ü Ekrem’in Sen Cennetliksin demesi O’nu gevşetmiyordu. Kızıyla, oğluyla, torunuyla tertemiz bir aileye sahip Resûl-ü Ekrem Efendimiz, kızının kolundaki altın bileziği görünce, Senin üzerinde Cehennem’den bir parça var. O, çalışan bir meta’ olmalı. Atıl birşey olmamalı. Milletin istifadesi için çalıştırılmalı diyordu.

Bu hâller, Allah’a yakın olan mukarrebinin vaziyetidir. Allah Resûlü’ne o kadar yakın oldukları hâlde, O’nların hiçbir garantileri mevzu-bahis değildi. Herkes su-i akibetinden endişe ediyor, titriyordu. Biz bu zamanda böylesine bir hayat yaşayabiliriz veya yaşayamayız, ama mazimize çok iyi bakıp geleceğimizi ona göre ayarlayabiliriz.

Tenbih, eski mekteplerde talebelere verilen küçük cezalara veya eski kitaplarda mevzuları birbirine bağlayan ikazlara denirdi. Geçmişi hatırla, geleceğe dikkat et ma’nâsına gelirdi. Aynen onun gibi sen de -kirli veya temiz- mazine bir bak. Kirli ise temizlemeye, temiz ise geleceğini o temiz mazinle kurmaya çalış. Şımarıklık ve haylazlık içinde geçirdiğin çocukluğuna nazar et. Allah yolunda olmayan saatlerini, günlerini, aylarını hesap et. Sonra kirli mazini temizleyip tertemiz bir istikbâl meydana getirmek için bütün dikkat ve hassasiyetin ile geleceğinin üzerine eğil. Eski kirlerini temizle. Yepyeni, ter-u taze bir istikbâl kur. Öyle bir bina kur ki, Allah’ın rıza ve rıdvanının çiçek çiçek açtığı Cennet’e kadar ulaşsın.

Bizler, Peygamberimiz’in etrafında halkalanan o ilkler gibi olma cehd ve gayreti içine girmezsek, İslâmiyet, İslâm memleketlerinde bile yaşama hakkını bulamayacaktır. İslâm’ın yüzünü güldürüp, insanlığın kaderine hâkim olmasını isteyenler, hayatın zevk ve lezzetlerinden feragatta bulunmalıdırlar. Ebu Bekir gibi, vefat ettiğinde malı, mülkü, hazinesi bulunmamalıdır. İslâm’ın başına gelen ve gelebilecek kötülükler sadece camiye gelmekle bertaraf edilemez. Müslümanlar tembelliklerini devam ettirip yaptıklarıyla kanaat ederler, kirli mazileri için teessür duymazlarsa; kendilerinden daha kötü, kaşlarını-bıyıklarını kesen, ne idüğü belirsiz nesiller neş’et edecektir.

-+=
Scroll to Top