Hizmet sistematiğinden kasdımız, hizmetin sistemli bir şekilde yapılmasıdır. Bu sistem dantelasının bazı liflerini veya ibrişimlerini şöyle sıralayabiliriz:
1) Hizmet, Kur’ân ve Sünnet yörüngeli olmalıdır. Din; Kitap, Sünnet ve Selef-i Sâlihîn’in sâfiyâne ve hâlisâne içtihatlarına dayanır.
2) Cenâb-ı Hakk’ın, mahlukatın dilleri adedince konuşma tarzı vardır. Bunun gibi, Kur’ân-ı Kerîm de dünden bugüne konuşmuş ve kıyamete kadar da konuşacaktır. O, İmam-ı A’zam’la konuşmuş, İmam-ı Gazâlî’yle konuşmuş, İmam-ı Rabbânî’yle konuşmuş, Üstad Bedîüzzaman’la konuşmuş.. bundan sonra da konuşmaya devam edecektir. Bu sebeple, onun bugüne hitabını, çağımızın her karesine olan mesajını iyi anlamak ve eski hal muhâl ya yeni hâl, ya izmihlâl’ anlayışı içinde, Kur’ân’ı çağın idrâkine sunabilme mecburiyetindeyiz. Sistem adına Kurân’ın elmas düsturlarıyla bize söylediği çok şey vardır. Bu düsturları, hizmet sistemini küllî plânda ele alarak hayatın bütününe tatbik etmemiz gerekmektedir.
3) Teveccüh, ilâhî inâyete sunulmuş en mühim davetlerden biridir. Günebakan çiçekleri gibi, yüzümüz de, kalbimiz de hep Cenab-ı Hakk’a dönük olmalıdır ki, sürekli inâyete ve O’ndan gelecek vâridatlara açık olabilelim.
4) Âhiret, kudret yurdu olmasına karşılık, dünya sebepler diyarıdır. Dünyada esbapla muhâtız ve dolayısıyla esbaba riâyetle mükellefiz. Allah, yarattığı esbap ve kanunlarla bağlı değildir dilerse bunları değiştirebilir. Ne var ki O, bu hikmet yurdunda icraatını hep kanunlar ve sebepler perdesi arkasında sürdürür. O halde, esbâba riâyet etmemiz öyle bir seviyede olmalıdır ki, bizi görenler, ‘Bunlar ne esbâbperestmiş!’ demeliler. Düşünün ki Efendimiz (sav), Bedir’de de, Uhud’da da tabyelerini kurmakta hiç mi hiç kusur etmedi. Sonra da, ellerini açıp duâ buyurdu. Diğer taraftan esbâba riâyetten sonra tevekkülümüz de o derecede engin olmalıdır ki, görenler âdetâ Cebriyeci nazarıyla bakmalılar.
5) İhlas ve rıza yörüngeli yaşama, hizmette en mühim bir esas olduğu gibi, kişiyi şahsî hayatında da başarıya götüren en önemli, en selâmetli bir yoldur.
6) Nice çalımla başlamış işler vardır ki, ülfet ve yorgunluğa takılarak yarıda kalmıştır. Bu sebeple, hizmet sistematiğinde devam ve süreklilik, ilâhî inâyete sunulmuş bir diğer dilekçedir.
7) Asrımız, şahs-ı mânevî ve cemaat asrıdır. Bugün, Abdülkadir Geylânî gibi gavslar, ferd-i ferîdler de olsa, tek başlarına büyük muvaffakiyetler elde edemezler. Cemaata gelen lütuflar, fertlere gelenden çok çok farklıdır. Dolayısıyla vifak ve ittifakı korumak, hizmet adına önemler üstü önem arz eder.
8) Hizmete kilitlenmek, hizmette muvaffakiyetin en önemli unsurlarından bir diğeridir. Hz. Halid, daha iki günlük bir Müslümanken gerçekleştirilen bir sefere çağrılmadığı için, ciddî bir hicran yaşamıştı ve sabaha kadar inlemişti. Ömrü cihad meydanlarında geçmiş bu şanlı komutan, ölümlü cephede değil de, yatağında irtihal sürecine girince, dayanıp ayağa kalkmış, atını istetmiş ve şöyle demişti: ‘Vücûdumda, parmak ucu kadar yara almadık yer kalmamıştır ama, Halid şimdi acizler gibi yatağında ölüyor..’ Evet işte bu şekilde hizmete kilitlenmeliyiz. Hatta o kadar ki, yeryüzünde ulaşılacak bir nokta kalmasa bile, ‘acaba semâda da tebliğin gitmesi gerekli bir yer var mı?’ diyerek göklere merdiven dayamayı düşünmeliyiz. Dahası, yaptığımızı daima eksik ve kusurlu görüp, ‘daha yok mu?’ demeliyiz. ‘Yapacaklarım bitti’ diyen insanın kendisi bitmiştir. Bu açıdan da, hareket ve hamleden bir an dûr olmamalıyız. ‘Fıtratı müteheyyiç olanların zevki aksiyondur, hizmettir.’ Aslında düşüncenin blokajı aksiyondur ve bu bakımdan aksiyon da, bize göre düşünceden önce gelir.
9) Çok zaman ifade edildiği gibi, bir an için bile olsa, kat’iyen ‘ben yaptım, ben ettim’ mülâhazalarına girilmemelidir. Bu türden mülâhazalar şeytanî türkülerdir. Meselâ, ‘bahar, otu bitirdi’ demek, kâfir için bir inkâr ifadesi olarak hakikat görünse de, mü’min için ancak mecaz ifade eder. Öyleyse, hizmette, inâyetin devamı için en mühim husus, bütün neticelerin Allah’tan bilinmesi, hatta bu noktada kendi sa’y ü gayretimize ve sebeplere en ufak bir hisse verilmemesidir.