İMTİHAN UNSURLARI
Soru: İnanıp, inandığı istikamette hizmet eden insanlar olarak karşılaşabileceğimiz en önemli imtihan çeşitleri nelerdir?
Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) döneminden başlamak suretiyle, günümüze gelinceye kadar, iman hakikatlerine sahip çıkan hemen her fert, çeşitli imtihanlara muhatap olmuştur. Olabildiğine çeşitli bu imtihan unsurlarının başında, hiç şüphesiz, ehl-i dalâlet ve ehl-i küfrün baskısı, mü’minlere düşünce ve niyetlerini anlatma imkân ve fırsatının verilmemesi, ölüme ve öldürülmeye kadar uzanan eziyet ve işkenceler gibi hususlar gelir.
Bu hususlarda mutlak fazilet ve kemal, sahabe-i kirama aittir. Gerçi ashab-ı kiramdan önce de davaları uğrunda, Efendimiz’in Habbab b. Eret’e ifade ettiği: “İnananlar, sırf inançları yüzünden çukurlara yatırılır, testere ile vücutları ikiye ayrılır, demir taraklarla etleri kemiklerinden sıyrılırdı da onlar yine dinlerinden dönmezlerdi.” şeklinde resmedilen kahramanlar da vardı ama, ihtimal ki yine de mutlak fazilet ve kemal, sahabe-i kiram hazerâtına aittir.
Daha sonraki dönemlerde de, sahabemisal eziyet ve işkencelere maruz kalanlar olmuştur. Meselâ, bizim dünyamızda bir Ebû Hanife, bir Ahmed İbn Hanbel, bir Serahsî, bir Gazzâlî ve bir Bediüzzaman Hazretleri buna önemli misaller teşkil ederler. Ve bu zatlarla, aynı çizgide eziyetlere maruz kalan kişiler de, dava düşünceleri, hayat felsefeleri, aksiyon ve fedakârlıkları bakımından aynı arenanın kahramanları sayılabilirler.
İmtihan unsurlarından en önemlisi –bana göre– Kur’ân’ın, “Bazınızı bazınız ile imtihan ediyoruz.”1 âyetinde ifade buyurduğu, dine, imana hizmet edenlerin kendi aralarında imtihan olmalarıdır. Böyle bir imtihan, imtihanların en korkuncu ve kazanma kuşağında kaybetmeye en yakın olanıdır. Sahabe-i kiram, imtihanın bu türlüsü ile defaatle karşı karşıya gelmiş ve Allah’ın inayetiyle hemen hemen bu imtihanların hepsini de kazanmıştır. Meselâ, Mute Savaşında Abdullah b. Revâha, Cafer b. Ebî Talib, Halid b. Velid gibi Arabın soylu evlâtları ve askerlik dâhileri varken, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), azadlı kölesi Zeyd b. Hârise’yi kumandan tayin etmiştir. Yine Nebiler Serveri, vefatından az önce, içinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali gibi insanların da bulunduğu orduya, Zeyd b. Hârise’nin oğlu Üsame’yi kumandan olarak nasbetmiştir.
Her iki vak’ada da, bir-iki cılız ses hariç, hiç kimseden itiraz çıkmamış ve Nebiler Sultanı’nın bu tasarrufunu bütün ashab gönülden kabullenmiştir. Daha sonraki devrelerde bu tür imtihanların ardı arkası kesilmemiştir. Meselâ, Hz. Ömer, meşhur Cisr Savaşında Müsennâ gibi askerî tecrübesi müsellem, yaşlı-başlı bir zat varken, 20 yaşında bıyıkları henüz terlemeye başlamış Ebû Ubeyd’i komutan intihap etmiştir. Şimdi bunların nedenleri ve hikmetleri bir tarafa, bu hâdiselerin bir imtihan olduğunda şüphe yoktur.
Bizler de günümüzde, aynı türden fakat değişik şekilde bu tip imtihanlarla her zaman karşı karşıya kalabiliriz. Meselâ, çeşitli vazifelerin taksiminde halk tabiriyle “ün görmüş, gün görmüş” nice tecrübeli, yaşlı-başlı insanlar, bir hikmet ve maslahata binaen arka planda tutulabilirler. Bu, onlar için, kaybetmenin de kazanmanın da bahismevzuu olduğu bir imtihandır. Hakeza, ön planda koşan gençler de, yaşlılarla olan münasebetlerinde imtihan olmaktadırlar. Şayet onlar da kalkar, “Bizim her şeye aklımız yetiyor. Zaten bu vazifeye getirilmemiz de onun şahidi. Öyleyse ne diye işi bitmiş bu kişilere gidip soracağız?” derlerse imtihanı kaybederler.
Çünkü dine-diyanete gönül vermiş her bir ferdin iman hakikatlerini anlatma yolunda bir yeri ve o yere göre yapacağı işleri vardır. Sedef kakmalı bir kapıda veya kürsüde, ahşaba da abanoza da ihtiyaç vardır, sedefe de.
İmtihan çeşitlerinden bir diğeri de tenperverlik, hâneperverlik, çocukperestlik, torunperverlik vb. şeylerdir. İmana-Kur’ân’a hizmeti önde götürenler için her zaman söz konusu olan bu imtihan, şimdilerde çoklarının elenmesine sebep olabilir. “Bizler çok çalıştık. Artık gençler koşsun. Biraz biz, istirahatimize bakalım. Evimiz, çoluk ve çocuğumuzla ilgilenelim.” düşüncesi, böyle bir imtihanın başlangıcı sayılabilir. Bununla ilgili olarak, Ebû Eyyüb el-Ensarî’nin (radıyallâhu anh) İstanbul kuşatması esnasında “Allah yolunda infak edin. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.”2 âyeti münasebetiyle beyan buyurduğu hakikat her zaman şayân-ı mütalâa olmalıdır.
Kuşatma esnasında bir kısım askerler, kendilerini göz göre göre ölüme atan arkadaşlarına: “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” âyetini okuyarak onları uyarırlar. Bunun üzerine Mihmandar-ı Resûl Ebû Eyyüb Hazretleri “Âyeti doğru okuyor, fakat yanlış tevil ediyorsunuz.” der. Ve devamla, “Biz ensar topluluğu, Mekke fethinden sonra ‘Artık İslâm aziz oldu. Biz de mal varlığımızı muhacirîn ile paylaşmış, bahçelerimizi, bağlarımızı ihmal etmiştik. Şimdi biraz da kendi başımızın çaresine bakalım.’ dedik. O esnada bu âyet nazil oldu. Yani ‘Mallarınızı Allah yolunda infak edin. İnfak etmemek suretiyle kendinizi, kendi ellerinizle tehlikeye atmayın.’” Görüldüğü gibi Kur’ân’ın beyanıyla, böylesi düşünceler de bir imtihan sayılabiliyor.
Şahsen ben ölümü arzu etmenin de bir imtihan olduğu kanaatindeyim. Kavuşabiliriz, kavuşamayız bu ayrı bir mesele ama, Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), ashabı, tâbiîn, tebe-i tâbiîn ve günümüze gelinceye kadar nice büyüklerle kavuşmayı arzu etme çok güzel bir şey. Ancak bunun, hizmetler dolayısıyla çekilen sıkıntılar yüzünden olmadığını nereden bileceğiz! Meselâ, benim başımdan geçen son olay. Susurluk hâdisesi münasebetiyle açıklanan listede ismimin zikredilmesi…
Daha önce de bir vesile ile arz ettiğim gibi ben bu olayı İfk hâdisesine benzer bir iftira olarak kabul ettim. Hem üzüldüm hem de öteleri özledim. Hayatım boyunca iffetli yaşamaya çalışmış, bu konuda hassasiyetin zirvesine erme gayreti içinde bulunmuş, bunun için de, öz kardeşlerim “kût-u lâ yemut; ölmeyecek kadar yiyecek”le yaşasın diye Rabbine dua dua yalvarmış bir insan olarak, tutarsız bile olsa bu isnat çok ağır gelmişti. Zira bir Müslüman için imana hizmetin itibarı önemlidir. Şimdi benim, böyle bir ortamda, ölüm arzusunda bulunmam, beni üzüntüden üzüntüye sevk eden bu meş’um hâdise münasebetiyle olmadığını nereden bileceğiz! Eğer öyleyse –hafizenallah– kazanma kuşağında kaybediyoruz demektir.
Hâsılı, hizmet insanlarının başına musallat olmuş dünya kadar imtihan çeşitleri vardır. Mühim olan, hakikat erlerinin bunun farkında ve şuurunda olarak, kulluğun gerektirdiği tavrı takınabilmeleridir.
Unutmayın! “Vazife cümleden a’lâ, nefis cümleden edna.”
1 En’âm sûresi, 6/53.
2 Bakara sûresi, 2/195.