İnayetler ve Onların Hissedilmesi

İnayetler kadar önemli olan bir başka husus da onların vicdanda duyulması ve derinden derine hissedilmesidir. Tıpkı aç bir insanın yemeği, susuz birinin suyu, uykusuz kişinin de uykuyu duyması, hissetmesi gibi.. Evet, Cenâb-ı Hakk’ın hizmet-i îmâniye ve Kur’âniyye adına, şahsî hayatımız veya cemaatimiz için lütuf ve ihsan buyurduğu nimetleri vicdanlarımızda duymak çok önemlidir. Zira bu nimetler duyulduğu oranda, şükür de içten ve samimi olur. Aksi halde şükürler çok sathî kalır. Böyle sathî şükürlere karşı da Allah (cc) nimetini ziyade ile mukabelede bulunmayabilir.

Sonra, tevhîd akidemizin gereği olarak, her şeyi O’ndan bilmek de en az diğeri kadar mühim bir esastır. Yani evvelâ, hususiyle hizmetimize müteallik o enginlik ve derinlikte her şeyimizle kucaklayıcı ve ihata edici bir mülâhazayla lütuflarını duymak, ardından da sürekli bu iyilik ve güzellikleri bizim iyilik ve güzelliğe kabiliyetimiz olmadığından, hep O’ndan bilmek. Zaten işin aslı da öyle değil mi? Allah (cc), kuvve-i zâikayı (tat alma duygusu) tespit etmeseydi neyi, nasıl duyacaktık? Haricî eşya ile ledünnî dünyamız arasında bir münasebet kurmasaydı varlığı nasıl hissedecektik? Aslında insan, bunun böyle olduğunu düşünerek bulamasa bile, Kurân’ın tâlimi gereği her şeyi Allah’tan bilmek zorunda. Allah (cc); Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana gelen her kötülük de kendi (işlediğin günahlar yüzü)ndendir’ buyuruyor. Üstad da Kader Risalesi’nde ısrarla hep bunun üzerinde duruyor. Evet, güzellikler O’ndan, fenalıklar bizden çünkü bütün hayırlar, güzellikler ve insanı cennete götürecek şeyler mekârihle kuşatıldığı için, nefis hiçbir zaman bunları istemez. Diğer taraftan cehennemin muhat olduğu şeyler, yani şehvet, yalan, kin, menfaat ……vs., kuvve-i cazibesi ile insanı yanına çeker. Yani insanın çevresi her zaman cennete engelleyici, cehenneme çekici faktörlerle çevrilidir. İşte bunca karmakarışık şeyler arasından insanın sıyrılması, hayra muvaffak olması ve neticede de bunu kendinden bilmesi bütün bütün insafsızlık ve Allah’ın engin lütuf, ihsan ve inayetini görmemek demektir ki, bunun adına en hafif şekliyle nankörlük denir.

Hasılı mazhar olduğumuz lütuf, ihsan ve inayetleri önce hissetmek, hissettiğimiz ölçüde içten şükürle mukabelede bulunmak ve bütün bunları Allah’tan bilmek, kulluk şuuru ile dopdolu olan bir insanın vasıfları olsa gerek..

-+=
Scroll to Top