Mukaddime

بِسْـــمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ

Kur’ân’a Fatiha ile başlanır. Namaza Fatiha ile girilir. Her hayırlı iş bu pırlanta anahtarla açılır ve açılan kapılar arkasındaki karanlıklar da bu ışık kaynağı ile aydınlanır.

Bu itibarla ona her şeyin başı ve esası mânâsında “Fatiha” denilir. Maddî-mânevî, ferdî-içtimaî pek çok dertlere derman olması itibarıyla ona “Şâfiye”, insanlığın bütün problem ve sıkıntılarına yeterli bir reçete olması cihetiyle “Kâfiye”, bütün kitapların fihristi ve Kur’ânî hakikatlerin ezelî bir hulâsası olması yönüyle de “Ümmü’l-Kitap” denmiştir.

Fatiha, Kur’ân-ı Kerim’in, dolayısıyla bütün semavî kitapların ana gayesini, temel esaslarını ihtiva eden, tam bir kitap genişliğinde mübarek bir sûredir. Kur’ân-ı Kerim’deki ana esasları itikat, ibadet, muamelat veya hayat nizamı olarak hulâsa edecek olursak, Fatiha sûre-i celîlesinde, bütün itikadî meselelere, ibadetle alâkalı bütün hususlara ve bir hayat nizamına ya bir sarahat, ya bir delâlet veya bir işaret, hiç olmazsa bir remiz bulmak her zaman mümkündür.

İslâm’da inanılması gerekli olan esaslar, bir kısım mücerret düşüncelerden ibaret değildir. İslâm’da, iman edilmesi gerekli olan prensipler; bilinmesi, düşünülmesi, inanılması, benliğe mâl edilmesi, sonra da onlarla, Allah’a teslimiyete ulaşılması gerekli olan bir kısım hayatî değerlerdir. Bu hayatî değerler, en geniş mânâsıyla, düşünce ve zikirle derinleşir, ibadetle beslenir; hatta muamelat ve muaşerette nefsanîlik ve beşerî mülâhazalara girmemek için onlar da çerçeve içine alınır. Böylece mü’min, her an iman dairesiyle münasebet içinde olur ve imanın ana mihveri etrafında döner durur.

Fatiha sûresinde bütün bu hususlar, derin bir münasebet içinde baş başa ve omuz omuzadırlar:

Sûre-i celîle, evvelâ; hakikî mânâsıyla hamd ü senâya lâyık olan Zât’ı nazara verir; O’nu varlığın esası sayılan bir kısım sıfatlarla tanıtır, her şeyin zimamının O’nun elinde olduğu gerçeği üzerinde durur; sonra da, O’na boyun eğilmesi lâzım geldiğine dikkati çeker; bu boyun eğme ve diğer sorumluluklarla beraber gelen külfet, sıkıntı ve ihtiyaçlar karşısında yardımın sadece ve sadece O’ndan istenilmesi gerektiğini ihtar eder; bilhassa insanoğlu için yardımların en önemlisi sayılan hidayete erdirilme talebini hatırlatır ve bu yüce talebi de en imrendirici bir çerçeve ile verir ki; bu çerçeve ilk günden bu yana, Hakk’ın nimetlerine mazhar olmuş ve azıp-sapma gibi tâli’sizliklere düşmemişlerin çerçevesidir…

Görüldüğü gibi bu sûre-i celîle, âdeta Kur’ân’ın mukaddimesi gibidir. Değişik sûrelerde ayrıntılarıyla anlatılan pek çok yüksek hakikat, onda ya özetlenmiş, ya bir işaretle gösterilmiş veya çağrıştırma prensipleriyle verilmiş gibidir.

Ne var ki, bunların bütününün misallendirilmesi çok zaman alacağından, o hususu, yüzlerce ehl-i tahkik müfessirin isabetli tefsir ve tespitlerine ve onlardan küçük ve bulanık bir damla olan şu kitapçığa havale ederek.. bu kitabın hazırlanışıyla alâkalı bir iki meseleyi arz etmek istiyoruz:

1. Bu kitabın muhtevası, böyle bir kitaba mevzu teşkil etmesi esasına göre hazırlanmadı; camilerde halka hitaben yapılan konuşmalardan derlendi.

2. Eda ve takdimde, cami cemaatinin duygu, düşünce ve hissiyatı nazara alındığından, az dahi olsa rötuşlamalara rağmen, konuşma dili olduğu gibi kaldı.

3. Vaaz üslûbu içinde, bir mevzudan diğer mevzua geçerken, önceki bahislerin hatırlatılmasından bir kısım tekrarlar meydana geldi. Ve kitapta da bunları ayıklama imkânı olmadı.

4. Kur’ân-ı Kerim’in yüksek üslûbunu bazen sarf, nahiv, maânî, beyan (gramer, mânâ ve açıklama) prensiplerine göre göstermek gerektiğinden, bazı yerlerde oldukça teknik ağırlıklı oldu.

5. Ümmet-i Muhammed’e faydalı olup olmayacağını bilemediğim hâlde, sırf arkadaşlarımın hissiyat ve arzularına hürmetimin ifadesi olarak “Evet” dediğim böyle bir meselede, hata etmiş isem kardeşlerimin temiz düşüncelerini şefaatçi yaparak Rabbimin beni affetmesini dilerim.

رَبَّنَۤا لَا تُؤٰاخِذْنَۤا إِنْ نَسِينَۤا أَوْ أَخْطَاْنَا۝رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا وَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ۝رَبِّ اغْفِرْ وَارْحَمْ وَأَنْتَ خَيْرُ الرَّاحِمِينَ

-+=
Scroll to Top