Mutluluk

Mutluluk, herkesin özlediği bir sevgili ve uğrunda her fedakârlığa katlanılan yüce bir gayedir. İnsanlar arasında mesut olmak istemeyen tek fert yok gibidir. Ama saadet nedir? İşte zorlardan zor bir mesele!..

Yunanlıya göre o, aşk ve sevda; Sezar’a göre, nâm ve şöhret; Firavun’a göre, iktidar ve mevki; Kârun’a göre de, yığın yığın servet ve hazinelere sahip bulunmaktır. Oysaki, bunlardan hiçbiri, ne gerçek saadet ne de onun vesilelerinden biridir. Hakikî mutluluğu bu yollarla arayanlar, hep aldanmış ve hüsrana uğramışlardır.

Gerçek saadet, insan zihninin dağınıklık ve perişaniyetten kurtulması, insan kalbinin itminan ve istirahata ermesinden ibarettir. Onu, deniz kenarlarında, dağ başlarında, tenha koruluk ve koylarda arayanlar hep yanılmışlardır. Vâkıa, bu türlü yollardan başkasıyla, ruhunu dinlendirmesini bilmeyen avâm1 için, bunlar da birer vesile sayılabilirler. Ama, gerçek huzur ve saadet için, ne zaman, ne de zemine ihtiyaç yoktur. O her yerde insanla beraber ve onun iç aydınlığına, onun hür iradesine tevdi edilmiş mukaddes bir sevgilidir. Her insan, istediği zaman, kanatlanan ruhuyla, kalbinin sonsuz iklimlerine doğru açılıp temâşâsına doyamayacağı âlemlere ulaşarak, özlenen mutluluğu elde edebilir.. hele, kalb hazinesi tertemiz fikirlerle donatılmış ve lebrîz edilmişse…2 Boyce’nin (Boys’un) dediği gibi: “Ruhunun derinliklerinde, böyle bir mihrabı olan insan ne bahtiyardır!..”

Evet, mesut olabilmek için, önce ruhun iyice teçhiz edilmesi, gönlün pâk ve temiz fikirlerle donatılması, sonra geçmişin kanatlandırıcı hatıralarıyla, geleceğin isabetli ve makul ümitlerinin yan yana mütalâa edilmesi lâzımdır ki, bu sayede, fenalıklara karşı konulabilsin.. şehevî hisleri frenleyip yükseltici duyguları da takviye ederek, yaşanan hayatın her lâhzasını faziletli kılmak mümkün olabilsin. Zaten ahlâkî hayatın yegâne düsturu da fazilettir. Aradığımız saadet ise, asla faziletten ayrı düşünülmeyen ve bir bakıma onun neticesi ve mükâfatıdır.

Ruhu kanatlandırıp pervaz ettirecek ve kalbi daima canlı tutacak tek şey, Yaratıcı’nın hoşnutluğu düşüncesidir. Böyle bir fazilet düşüncesi olmadan mutluluktan bahis açmak abestir ve mânâsızdır.

Bezmimize saadet mührünü basan müstesna varlık, şu hasletleriyle hem faziletli hem de mutlu idi: O, o kadar azimli ve kararlıydı ki, Yüce Yaratıcı’nın tasvibinden geçmeyen hiçbir şeye, bütün hayatı boyunca bir kere olsun hüsnü kabul göstermemişti. O kadar dürüst idi ki, en ehemmiyetsiz şeylerde dahi, kimseye haksızlık etmemişti. O kadar yüce âlemlere tutkun ve o denli ulvî tecellîlere doymuş idi ki; hiçbir zaman lezzeti fazilete tercih etmemişti. Öyle üstün bir idrak ve kavrayışa sahip idi ki; bir kere olsun, iyiyi kötüden tefrik hususunda tereddüde düşmemişti. İnsanların fikirlerine karşı hep hürmetkâr kalmıştı; ama onlardan nasihat almaya hiç ihtiyaç hissetmemişti. En anlaşılmaz meseleleri gayet rahatlıkla halleder; bir solukta, gaflet ve dalâlette olanları fazilet ve şerefe yükseltirdi. İfadelerinde akıl ve hikmet omuz omuzaydı; makul ve doğru bildiklerinde fevkalâde sebat gösterirdi. O kadar muttakî idi ki; tavır ve davranışlarındaki berraklık, muamelesindeki yumuşaklık ve duruluk melekleri gıptaya sevk edecek kadar zarifti. Böbürlenmeler, fahirlenmeler bir kerecik olsun, onun yakıcı ve eritici ikliminde görünme imkânını bulamamışlardı. Şahsıyla alâkalı bütün ayıplamalara karşı mukabele etmeksizin tahammül eder ve insanları suçlamaktan fevkalâde uzak bulunurdu. Korkaklık semtine sokulamamış, vesvese ve tereddütlerle hiç mi hiç tanışmamıştı. Kavim ve kabilesi karşısında nasıl yılgınlık göstermemişse, topyekün dünya ile hesaplaştığı zaman da aynı şekilde polat gibi olmasını bilmişti. Odası, yatağı, elbisesi ve yiyeceği şeyler gayet sâde ve fakirceydi. Ve O, içinde yaşadığı toplumun herhangi bir ferdi görünümünde idi. Dostluğunda menendi olmayacak kadar sebatkâr ve muhkem, vefasında herkesi minnet altında bırakacak kadar civanmert idi…

O, bunlarla serfiraz3 ve faziletliydi. Faziletli olduğu kadar da gönlü huzur içinde ve mutluydu.

O’nun vicdanı kadar saf ve duru bir vicdana sahip olmak için, faziletin rükünleri sayılan bu şeylerde, O’nu örnek almak ve ruhumuzun rengini aksettiren bu düşüncelerin kirlenip bozulmasına meydan vermemek lâzımdır.

Evet, bu türlü yüce hasletlerin hepsine sahip çıkmak, bizi faziletli kılacak, dolayısıyla da bizlere gerçek mutluluğun kapılarını açacaktır. Aksine, bu vadide gösterilecek herhangi bir kusur ise, fazilet dünyamızda meydana gelmiş bir yırtık, dolayısıyla da saadetimizi bulandıran bir keyfiyet olacaktır. Nasıl ki suyu saf ve temiz tutmanın tek çaresi, onun içine bir şey atmamak ve bulandırıcı şeylerden uzak bulundurmaktır. Öyle de ruhun huzur ve mutluluğu, bir an olsun onu, faziletten mahrum bırakmamaya bağlıdır.

1 Avâm: Halktan ilim ve irfanı kıt olan, okuyup yazması az olan kimse.

2 Lebrîz edilme: Ağzına kadar doldurulma, taşırılma.

3 Serfiraz: Benzerlerinden üstün.

-+=
Scroll to Top