NORMO-MAKRO ÂLEM MÜNASEBETİ
Soru: Siz bir yerde “Kalb balansınızı, ruh saatlerinizi iyi ayarlarsanız, makro âlemde her şey sizin saatinize göre ayarlanacaktır.” buyuruyorsunuz. Bunu izah eder misiniz?
Yukarıdaki sözde bir teşbih yapılmıştır. Belâgat ilminde bu teşbihe teşbih-i mübtezel denir. Mübtezel kelimesi insanlara isnat edildiğinde çirkin bir mânâ ifade eder ama, belâgatçilere göre, çok kullanılan, herkes tarafından bilinen teşbih demektir.
Balans, eski kurmalı saatlerin çok önemli bir parçasıdır. Bu balans, ana çarkı sağa sola hareket ettirme işine yarar. Bu da diğer çarkların ondan güç alarak belli bir istikamette dönmelerini temin eder. Buradan hareketle biz kalb balansı derken, ondaki ritmiği veya onun aritmiye kapalı olmasını kastediyoruz. Hekimlik tabiriyle, onda ekstrasistol yoksa kalbin balansı çok ritmik atıyor demektir ki, avam ifadesiyle, kalbin atışları “tik tak” gidiyor anlamına gelir.
Şimdi kalbin Allah için tik tak atması, kalb ibresinin sürekli ebedî mihrabını ve minberini göstermesi mânâsınadır. Mekke’ye bir mihrap, Medine’ye bir minber nazarı ile bakacak olursak, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun maskat-ı re’si (doğum yeri) ve medfeni veya teşrîdeki yeri açısından mihrabın, minberin ve aynı zamanda kalb ibresinin ne demek olduğunu anlamada zorluk çekmeyiz zannediyorum.
Kalb, bu anladığımız mânâda yerinde atarsa ne olur? Hadiste “Allah, sizin şekillerinize, suretlerinize, (boylarınıza-poslarınıza) bakmaz. Allah sizin kalbî (hayatı)nıza bakar.” buyrulur. Bu, sizin kalbiniz ne kadar cismaniyetten ve hayvaniyetten uzak, ne kadar kalb ve ruhun semalarında teyaran ediyor, işte Allah’ın baktığı ve aradığı şey de budur demektir. Eğer Allah bizim kalbimize bakıyorsa –ki zayıf bir hadiste, her an Allah sizin kalbinize yetmiş defa bakar buyruluyor– onda arayacağı şey istikamettir. Beşer tabiatının gereği kalb ibresinde oynamaların olacağı muhakkaktır. Fakat Rabbim deyip yeniden O’na yönelme, hemen ona eski hâlini kazandıracaktır.
Öte yandan da İbrahim Hakkı’nın:
“Dil beyt-i Hudâ’dır, ânı pâk eyle sivâdan,
diyerek ifade buyurduğu bir hazırlanma meselesi vardır. Kalb bir Allah evidir. Şiirleştirilen zayıf bir hadiste ifade edildiği gibi;
“Sığmam, dedi Hak arz u semaya,
Kemmiyetsiz, keyfiyetsiz Allah’ın bilindiği bu ev, kalb evidir. O kalb evini Allah’tan gayri her şeyden temizlemeli ki, kemmiyetsiz, keyfiyetsiz Rahmân nasıl şerefkudum buyuruyorsa öylece kasrına nüzul buyursun.
Evet, kendine yönelmiş bir gönüle karşı Allah “Allah seni ne terk etti ne de darıldı.”1 âyetinde dendiği gibi, şayet darılmamış ve terk etmemişse, makro âlemde bütün kapılar, norma âlemin sultanı olan o insana açılır. Öyleyse gökte verilecek kararlar, kalblerin bu yönelişine bağlıdır.
Görüldüğü gibi bu mesele fertte başlar. El verir ki fert, kendini bir uhrevî hayata göre dizayn etsin. İşte o zaman كَمَا تَكُونُوا يُوَلّٰى عَلَيْكُمْ “Nasıl iseniz öyle idare edilirsiniz.” hadisinin ifadesiyle, Cenâb-ı Hak inayet ve keremiyle onu/onları serfiraz kılar, sonra da arz ve semanın sultanı/sultanları hâline getirir.
1 Duhâ sûresi, 93/3.