Önsöz Yerine

Diriliş Çağrısı

Merhum Necip Fazıl tarafından genellikle “ba’sü ba’de’l-mevt” (öldükten sonra tekrar dirilme) şeklinde telaffuz edilen, son dönemde de daha ziyâde Sezâi Karakoç Bey’in ismiyle beraber anılagelen “diriliş” sözü, sıradan bir kelime olmanın ötesinde pek çok mânâlar taşıyor.

“Diriliş” canlanmak, hayat bulmak, yenilenip tazelenmek, silkinip ayağa kalkmak, kuvvet kazanmak ve ölü toprağını üzerinden atmak mânâlarını ihtiva ediyor.

Dahası, diriliş ya da “ba’sü ba’de’l-mevt” ifadesi, tamamen unutulmuş ve yok olmuş gibi görünen bir hakikatin yine hayatiyet kazanmasını, halsiz ve yorgun görünen bir kahramanın tekrar güç bulup doğrulmasını ve kimliğini yitiren, kendi değerlerini bir kenara iten bir kimsenin ya da bir milletin yeniden özüyle buluşmasını da çağrıştırıyor.

Kendi talebelerini imana, ümîde, azme uyaran ve onların gönüllerine her zaman diriliş üfleyip duran Kur’ân, “Ey iman edenler! Size hayat verecek hakikatlere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resûlü’ne icâbet edin.”1 buyuruyor; aslında diriliş çağrısının Cenâb-ı Hakk’a ve Peygamberler Sultanı’na ait olduğunu beyan ediyor.

Evet, Allah Teâlâ ve Resûl-i Ekrem, mü’minleri İslâm dinine, Kur’ân’ın ulvî hakikatlerine, kâmil imâna, i’lâ-yı kelimetullah davasına, diğer kulluklardan kurtulup sadece Hakk’a kul olmaya, başkalarını da bu ufka uyarmaya ve insanlık şerefine yakışır şekilde yaşamaya çağırıyor. İnananların ancak böyle bir hayat sayesinde kalb ve ruh dünyası açısından diri kalacaklarını, gerçek hayat çizgisine ulaşacaklarını ve ötede de ebedî mutluluğa nail olacaklarını haber veriyor.

Unutulmamalıdır ki, duyguda, düşüncede, kalbî ve ruhî hayatta diriliş daveti herkes içindir; fakat, bu yeniden doğuş, keyfiyet bakımından insandan insana değişmekte ve farklı seviyelerde gerçekleşmektedir. Bu konuda, dava-yı nübüvvetin vârislerinin payına düşen, dirilmenin de ötesinde bir diriltme mefkûresidir; çünkü onlar dirilişlerini diriltme sevdasına bağlamışlardır. Nasıl ki, insanlık tarihi boyunca peygamberler ve onların tâbîleri o dirilten soluklarıyla her tarafa hayat üflemişler; nefehât-ı ilâhiyeyi herkese taşımışlar ve herkesin dirilmesini sağlamışlardır; günümüzün hizmet erleri de aynı selefleri gibi “ba’sü ba’de’l-mevt kahramanı” ya da “diriliş süvarisi” diyebileceğimiz birer diriliş eri olmayı hedeflemişler ve dirilmeden ziyade diriltmeyi tercih etmişlerdir ya da daha doğru bir ifadeyle, başkalarına âb-ı hayat sunmayı kendilerine can verecek bir iksir kabul etmişlerdir.

Şüphesiz, yeryüzünde her zaman içten içe çürüyenlerin, değişip başkalaşanların ve kimliğini inkâr edenlerin yanında, mânâ köklerine bağlılığını sürdürmüş, ruh güzelliğini korumuş, saf ve dupduru kalmış bir hayli insan da var olmuştur. Fıtratı temiz bu insanlar, uyaran bir ışık, samimi bir ses, içten bir diriliş çağrısı ve içinde yaşadıkları çağın sesiyle bir ezan bekleyip durmuşlardır. Bugün de mânâ köklerinden sızıp gelen mülâyemet hissi, cibilliyetlerindeki iyilik duygusu, herkese saygılı davranma tavrı ve afv u safh enginlikleriyle, kendi özlerine erecekleri bir eşref saatin intizarında olan binlerce, yüzbinlerce insan mevcuttur.

“Diriliş süvarisi”nin vazifesi, gözleri yolda ve kulakları seste, bitmeyen ümit ve sarsılmayan azimle bir rehber bekleyen bu insanlara bir ümit, bir aşk, bir ışık olmak ve dudağı kuruyanlara âb-ı hayat sunmaktır. Yazıyla, şiirle, resimle, musikiyle, sanatın değişik dallarıyla ve her şeyden öte dini güzel temsil etmek suretiyle her yerde yeniden doğuşun mümessili olmak ve insanlara diriliş nefhasında bulunmaktır. Evet, bu vazife, dirilmenin de ötesinde bir diriltme davasıdır; şahsî hayat tutkusunu unutanların “yaşatma arzusu” ya da “yaşatma mefkûresi”dir.

İşte, Kırık Testi serisinin altıncı halkasını teşkil eden bu kitap bütün bu mânâları hâvi bir diriliş çağrısıdır. Muhterem Fethullah Gülen Hocamız’ın, kendisine sorulan suallere cevap sadedinde dile getirdiği dinî, sosyal ve kültürel meseleler hakkındaki tahlillerini ihtiva eden bir ba’sü ba’de’l-mevt davetidir.

Şu kadar var ki, muhterem Fethullah Gülen’in “diriliş çağrısı” asla bir kesime ya da bir sisteme karşı ayaklanma değil, nefse ve şeytana karşı dik durma çağrısıdır.

Diriliş çağrısı, kavga ve çatışma maksadıyla güç toplama, kuvvet hazırlama ve sonra da sıkılmış yumruklarla meydanlara çıkma daveti değil, sevgi ve diyalog yolunda düşmanlıkları maziye gömme, her müşkilin çözümünü hoşgörüde, uzlaşmada görme ve tokalaşmak için açılmış ellerle, sarılmaya hazırlanmış kollarla barış çizgisine yürüme çağrısıdır.

Diriliş çağrısı, iyi yaşama yolunda imkân arama, ikbal devşirmek için fırsat kollama, yükselme uğrunda her yola başvurma daveti değil, gönle düşen yaşatma arzusuyla şahsî hayatı, ferdî çıkarları unutarak yaşatmak için yaşama, herkese dostluk eli uzatma ve kardeşlik peşinde olma çağrısıdır.

Diriliş çağrısı, kat’iyen maziyi hortlatma, geçmişi aynıyla bugüne taşıma ve vatanı, milleti düne hapsetme arzusunun sesi soluğu değil, maziden güç alarak, millî iradeyi tarih rüzgârlarıyla kanatlandırarak ve kalb-kafa bütünlüğüyle çağın ihtiyaçlarını çok iyi okuyarak necip milletimizin gizli-açık bütün ızdıraplarını dindirmeye çalışma çağrısıdır.

Diriliş çağrısı, gerekirse diriltmek için kurban olma, güldürmek için ağlama, dinlendirmek için hamarat gibi çalışma ve insanları ebediyete uyarma yolunda dur-durak bilmeden hep koşma; koşarken de ne yaldızlı takdirlere ne de insafsız tenkitlere takılıp kalmadan her yana diriltici soluklar taşıma çağrısıdır.

Evet, “Diriliş Çağrısı” muhterem Fethullah Gülen Hocamız’ın 2006 senesinin Ocak ve Temmuz ayları arasında yapmış olduğu sohbetleri ihtiva eden ve her cümlesiyle sevgi kahramanlarını yaşatma mefkûresine dilbeste olmaya çağıran bir davetiye demetidir.

Sohbet-i Cânan bahçesinden derlenen beyan çiçeklerinin oluşturduğu bu buketin tek tâli’sizliği Söz Sahibi tarafından ya da hiç olmazsa ilim ve irfan bakımından daha engin ve daha ufuklu insanlarca hazırlanmamış olmasıdır. Bu kitaptaki makalelerin tamamının Muhterem Hocamız’ın kendi kaleminden ve o enfes üslûbundan çıkmasını ne çok isterdik! Maalesef, hem sağlık problemleri hem de değişik meşguliyetleri Hüzünlü Gurbetin Muğteribi’ne bize böyle bir lütufta bulunma imkânı vermedi. Hal böyle olunca, sohbetleri yazıya dökmek, okumayı ve anlamayı kolaylaştıracak haşiyecikler düşmek, nihayet Zât-ı âlilerine okumak suretiyle şifâhî olarak tashih ettirmek ve “hiç yoktan iyidir” diyerek bu kadarla yetinmek zorunda kaldık.

Sohbetleri yazı üslûbuna taşırken, yeni nesillerin daha kolay anlamasını sağlamak için bazı kelimeleri bugün kullanılan sözcüklerle açmamız ya da değiştirmemiz icap etti. Kur’ân âyetlerinin, hadis-i şeriflerin, Osmanlıca, Arapça ve Farsça metinlerin sadece meallerini verip geçmemiz gerekti. Oysa, asılları o mübarek dudaklardan dökülürken ne kadar da kulağa hoş geliyor ve gönül çeliyordu. Dahası, sohbetleri yazıya geçirirken ve neşrederken sadece bizim anlayabildiğimiz kadarına yer verdiğimizi belirtmeliyiz; zira inanıyoruz ki, şayet bu kitap, daha ehil insanların ellerinden çıksaydı, o konuşmalarda daha pek çok hususa değinildiğini, satır aralarında daha ne nüktelerin bulunduğunu görmek mümkün olacaktı.

Bu mülâhazalarla, aziz Hocamız’ın sağlık, sıhhat ve afiyet içinde imrâr-ı hayat etmesini ve düşünce dünyamızı, gönül âlemimizi hep aydınlatmasını Cenâb-ı Allah’tan diliyor; takdir, tenkit ve teklifleriyle bize destek olanlara, hususiyle de kayıt, tebyiz ve tashih sırasında hâlisane gayret gösteren Abdurrahim Özcan ve Mustafa Yılmaz Beylere ve Diriliş Çağrısı’nı yüzbinlerce okuyucu ile buluşturan Yayınevine sonsuz teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Bu arada, internette www.herkul.org adresinden ulaşabileceğiniz elektronik dergimizin “Bamteli” sayfasında sesli, “Kırık Testi” bölümünde de yazılı olarak Muhterem Hocamız’ın haftalık sohbetlerini yayınlamaya devam ettiğimizi de bir kere daha hatırlatmak istiyoruz.

Mevlâ-yı Müteâl’in merhameti, Resûl-i Ekrem’in şefaati ve sevgi erlerinin duaları recâsıyla…

Osman Şimşek

New Jersey, Mayıs 2007

1 Enfâl sûresi, 8/24.

-+=
Scroll to Top