PEYGAMBERİMİZ’İN NÜBÜVVETİ
Mukaddime
Mevcudat içinde hiçbir varlık gayesiz ve vazifesiz yaratılmamış ve hiçbir canlı da rehbersiz bırakılmamıştır. Karıncayı meliksiz, arıyı beysiz, balıkları ve kuşları rehbersiz bırakmayan Allah (celle celâluhu), elbette insanları da peygambersiz bırakmayacaktır.
İnsanlar, akıllarıyla kâinatta cereyan eden hâdiselere bakıp, Allah’ı (celle celâluhu) bulsalar bile, yaratılışlarındaki gaye ve hikmeti, nereden gelip, nereye gittiklerini ve ibadetlerinin keyfiyetlerini peygambersiz bilemezler.
İnsan fıtratına ekilen hadsiz istidat çekirdekleriyle, sahip olduğu kabiliyetleri inkişaf ettirip geliştirecek ve onları yaratılış gayelerine yönlendirecek olanlar da ancak peygamberlerdir. Peygamberler olmasaydı, yaratılış ağacının en mükemmel meyvesi olan insan, kâinattaki israfsızlığın zıddına çürümeye mahkûm edilmiş olurdu.
Evet, cemiyet hâlinde yaşamaya mecbur olan insanların aralarındaki muamele ve münasebetleri tanzim ve hayat kanunlarını talim edip cemiyeti adalet, hakkaniyet temelleri üzerine oturtacak mürebbiler peygamberlerdir.
Keza kâinat, eşya ve hâdiselerin sırlarını insanlara öğretecek ve onlara insan-kâinat-kitap münasebetlerini izah edecek muallimler de yine peygamberlerdir.
Dest-i ilâhî ile ulaşılabilecek en son noktalara vararak, insanlara maddî-mânevî her sahada üstadlık yapan, çağları aşacak şekilde çığırlar açan; gösterdikleri mucizeler ile medeniyetlerin ve uygarlıkların kurulmasına, ilimlerin inkişafına zemin hazırlayan rehberler de yine peygamberlerdir.
Vazifesini bitirip dünyadan ayrılan peygamberlerin ardından, yeniden karanlıklara ve dalâletlere sürüklenen insanlığı, Allah’ın (celle celâluhu) sonsuz merhametiyle yeniden hidayete ve aydınlığa ulaştıran yine birbiri ardınca gelmiş bu peygamberlerdir.
İlâhî mânâları ve vahyi idrakimize intikal ettirmede ilâhî tecellîlerin merkezleşme noktası olan yaverlerine ve bilhassa, mübelliğimiz, mürşidimiz ve şefaatçimiz olan Yaver-i Ekrem’ine her şeyden önce en büyük şahit Allah’tır. Kâinat sarayının Andelib-i Zîşânı Habib-i Ekrem’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) diliyle terennüm edilen Kur’ân ise, peygamberliğin, peygamberlerin ve Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) en büyük şahitleridir.
Bütün peygamberlerin, peygamberliklerini anlatmak, umumunu burada takdim etmek imkânı olmadığı için, bütün peygamberleri, bütün kitapları bize anlatan ve Rabbimiz’i bize tanıtan Peygamberler Sultanı Hazreti Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’i anlatmakla hepsini anlatmış ve anlamış olacağımıza inanıyoruz. O’nun nübüvveti sübut bulursa, haber verdiği her şeyin de doğruluğu sübut bulur.
Muhakkak ki Allah’a (celle celâluhu) iman, saadetin kaynağıdır. Ama beşer, Allah’a (celle celâluhu) imanın yanında Resûlullah’a (sallallâhu aleyhi ve sellem) inanmadığı müddetçe perişaniyetten ve derbederlikten kurtulamayacaktır. Evet, insanlık, başıboşluktan kurtulmak istiyorsa, bütün ruhuyla, bütün hissiyatıyla “Muhammedün Resûlullah” demelidir.