ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE
Soru: Günümüz insanlığının en büyük problemlerinden biri olan şiddetin önünü almada adanmış gönüllere ne gibi sorumluluklar düşmektedir?
Cevap: İman ve Kur’ân davasına gönül vermiş kimselerin önemli hedeflerinden biri, dünyada mevcut bulunan veya ortaya çıkması muhtemel olan her türlü şiddetin önünü almaktır. Zira onların öncelikli vazifeleri, insanlığın maddî ve manevî dertlerine derman olmaktır. Şiddetin de insanlığa zarar veren önemli problemlerden biri olduğuna şüphe yoktur. Bu sebeple onlar, güçleri yettiği ve akılları erdiği nispette bu konuda projeler üretmeli, stratejiler geliştirmelidirler.
Evet, adanmış gönüller, bugüne kadar partal bir eşya gibi kenara atılmış olan kendi inanç sistemlerinin, düşünce dünyalarının ve din anlayışlarının evrensel açıdan kıymeti haiz olduğunu ve insanlık adına büyük hayırlar vadettiğini herkese göstermek mecburiyetindedirler. Bizler elimizdeki değerlerin günümüzde yaşanan pek çok kronik problemin çözümü adına önemli katkılar sunacağına inanıyoruz. İnsanlığı bu değerlerden mahrum etmemeli, onları herkesin istifadesine sunmayı en büyük vazifemiz addetmeliyiz. Ancak bunu da usul ve üslup hatasına düşmeden yapmalı; zorlama ve dayatmanın her çeşidinden uzak durmalıyız. Meseleleri öncelikle mütemadi (sürekli) hâle getirdiğimiz tavır ve davranışlarımızla anlatmalıyız.
Maalesef bugüne kadar bazı kesimlerin İslâm’a karşı önyargıya hatta düşmanca tutumlara sahip olmaları ve içimizdeki bazı nadanların da kötü temsilleriyle İslâm’ın aydınlık çehresine zift saçmaları, insanlığın bu tatlı su kaynağından istifade etmesine engel oldu. Hatta İslâmiyet, pek çok münasebetle şiddet ve radikalizmin adresi gibi gösterildi. O, kaba saba insanların dini gibi algılandı. Dolayısıyla da çokları, onun özündeki değerleri tanıma fırsatı bulamadı. İslâm’ın, şiddet ve radikalizmi besleyen bir din olmadığını, bilakis insanlığın başına bela olan bu iki musibet için en büyük panzehir olduğunu herkese göstermek ve anlatmak, Allah’a sağlam inanmış mü’minlere düşen çok önemli bir misyondur.
Şunu da unutmamak gerekir ki; şayet siz, insanlığın ehemmiyet verdiği problemlerle ilgilenmezseniz onlar da sizin problemlerinize karşı duyarsız kalırlar. Eğer siz bugün bir dünya meselesi hâline gelen ve tüm insanlığı tehdit eden şiddet, terör, radikalizm, açlık, fakirlik gibi kronik sorunlar karşısında yapılması gerekenleri yapmazsanız, başka konularda ortaya koyacağınız en yararlı projelerinizde bile arzu ettiğiniz desteği bulamazsınız. Sizin, evrensel meselelere sahip çıkmadığınızı gören insanlar, en ihtiyaç duyduğunuz noktada size arka çıkmazlar. Dolayısıyla büyük çoğunluğu itibarıyla insanlığın sizden istediği ve beklediği şeylere sahip çıkmanız, yapabileceğiniz her ne varsa yapmanız büyük önem taşır.
Diyalog ve Hoşgörü
Daha somutlaştıracak olursak, şiddeti önlemenin en başta gelen yollarından biri, diyalog ve hoşgörü kültürünü yaygınlaştırmaktır. Çünkü bu sayede insanlar aynı masanın etrafında bir araya gelecek, birbirlerini daha yakından tanıyacak, paylaşma ve uzlaşmayı öğrenecek, kavga etmeden bir arada yaşama tecrübesi edineceklerdir.
İnsanlar, ilk başta maksadınızı anlamadan önce belki direnç gösterebilir, çekincelerini dile getirebilirler. Ancak meselenin makuliyeti ve gerekliliği tam anlamıyla ortaya konulabildiği takdirde, zamanla herkes o örfaneye katılacaktır. Hizmet gönüllülerinin doksanlı yıllardan itibaren sürekli vurguladığı ve imkânları dâhilinde yapmaya çalıştığı hoşgörü ve diyalog açılımı, her ne kadar ilk zamanlar bazıları tarafından tepki ve itirazla karşılansa da sonrasında bunu toplumun farklı kesimleri, farklı millet ve devletler de telaffuz etmeye başladı. Bir sonraki safha, bunu daha sistemli şekilde uygulamaya geçirmenin ve yaygınlaştırmanın yollarını bulmaktır.
Cenab-ı Hak, her bir insanı ayrı bir âlem olarak yaratmıştır. Her milletin kendine has değerleri ve kültürü vardır. İnsanları ortak bir çizgide buluşturup aynı değerler etrafında bir araya getirmek çok zordur. Bu, kalplere hitap edebilmeye ve inandırıcı olmaya bağlıdır. Bu da kolay bir iş değildir. Bununla birlikte bir yere kadar yeryüzünde barışı hâkim kılabilir, herkesi kendi konumunda kabul edebilir, kavga vesilelerini ortadan kaldırabilir ve huzur içinde bir arada yaşayabiliriz. En azından bize düşen, bu yolda gayret göstermek, sulh ve barışın temsilcisi olmaktır.
Başkalarından saygı görmenin yolu, herkese karşı saygılı olmaktan geçer. Siz başka din, kültür ve medeniyetlere saygıda kusur etmediğiniz takdirde, onlar da sizin inanç sisteminize saygı duyar. Başkalarına gösterdiğiniz saygı, bir gün âdeta bir ‘bumerang’ gibi size geri döner. Dolayısıyla karşı tarafa güzel şeyler atmaya bakmalısınız ki attığınız şeyler geri döndüğünde başınızı yarmasın, dişinizi kırmasın.
Alternatif Yollar Geliştirme
Bugün yapılması gereken vazife, “konuma saygı, hoşgörü, diyalog, barış vs.” diyerek icmalî bir plânla yola koyulmaktır. Zira her aksiyon, öncesinde bir düşünceyi, bir plân ve proje yapmayı gerektirir. Fakat bu, icmalî bir düşüncedir. Çünkü siz, işin başında neyle karşılaşacağınızı tam bilemezsiniz. Harekete ve aksiyona geçtikten sonra zamanın, şartların ve konjonktürün karşınıza çıkardığı şeylere göre daha tafsilî (detaylı) plânlar yaparsınız. Bunlara açılım içindeki tâli plânlar da diyebilirsiniz. Bugün ortaya koyduğumuz diyalog faaliyetlerinin ileride karşımıza neler çıkaracağını şimdiden tam olarak kestiremeyiz. Yolda yürürken düşünmeye devam eder, karşımıza çıkan yeni durumlara göre plân ve projelerimizi revize eder, buna göre aksiyonumuzu tekrar gözden geçiririz. Bu devr-i daim (döngü) yol boyunca devam eder gider. Yeni ve sürpriz problemlerle karşılaşırsak oturur, yeniden plânlama yapar ve alternatif çözüm yolları geliştiririz.
Yeni fıkhî hükümler ortaya koymak için yapılacak içtihat faaliyeti konusunda farklı görüşler olsa da hizmet adına yapılacak işlerin tespitinde istinbat ve içtihat kapısının açık olduğuna kimsenin şüphesi yoktur. Karşılaşılan problemleri çözme adına, zaman ve şartlara göre her zaman yeni içtihatlar yapılabilir, yeni çözüm yolları geliştirilebilir.
Böylelikle siz, düşünce ve aksiyon plânında ortaya koyacağınız bütün bu ceht ve gayretlerle insanlar arasında sevgi ve barışı hâkim kılmaya, şiddet sarmalını durdurmaya ve engellemeye çalışırsınız.
Temsilin Gücü
Şunu da bilmelisiniz ki, sinelerde yatan kin ve nefreti bir kısım yollarla yok etmezseniz şiddet, terör ve radikalizmle mücadele edemezsiniz. Kin ve hınçla oturup kalkan insanlara içinde yaşadığımız yerkürenin güzellikle paylaşılabileceğini, herkesin huzur içinde yaşayabileceğini anlatamazsınız. Bunlar, birbirini besleyen ve destekleyen şeylerdir. Kin ve nefret şiddeti doğurduğu gibi, şiddet de yeni kin ve nefretlere yol açar. Bu kısır döngüyü kırmak istiyorsanız insanlara sevmeyi, affetmeyi, saygı duymayı öğretmelisiniz. Bunun en başta gelen yolu da temsildir.
Bu itibarla Kur’ân’ın emrine uyarak herkesle tanışmalı, herkesle el sıkışmalı, soframızı ve gönlümüzü herkese açık tutmalıyız. İnsanlarla birkaç defa yüz yüze gelmeden, beraber yemek yemeden, muhabbet etmeden ne kendinizi onlara anlatabilirsiniz ne de onları tanıyabilirsiniz. Onlarla uzun süre birlikte zaman geçirmeden, aranızda dostluk köprüleri kurmadan, asırlardan beri meydana gelen uçurumları kapatamaz, tepeleri dümdüz edemez, kandan irinden deryaları geçemezsiniz. Dolayısıyla da gönlünüzün heyecanlarını, ruhunuzun ilhamlarını onlara duyuramazsınız.
Evet, şiddetin en büyük sebeplerinden biri; insanların birbirini yeterince tanımamaları, birbirine yabancı olmalarıdır. Görüştükçe, konuştukça kine, nefrete, şiddete gerek olmadığını herkes daha iyi anlayacaktır. Öteden beri farklı ad ve unvanlarla etiketledikleri ve korktukları insanların hiç de zihinlerinde tasarladıkları gibi olmadığını göreceklerdir. Fakat tekrar etmek gerekir ki, bu birdenbire olacak bir şey değildir. Yukarıda bahsetmeye çalıştığımız yol ve yöntemlerle başlanan böyle bir işin oturması en azından bir iki nesil ister.
Usul Adına Bazı Prensipler
Şiddet ve hiddeti yok etme, insanlar arasında evrensel barışı temin etme bizim için önemli birer hedef olsa da bu konuda her türlü iddiadan uzak durmak gerekir. Şunu unutmamalıyız ki; her şey Allah’ın elindedir. O, neyi dilerse o olur. Allah’ın olmasını dilemediği şey de olmaz. O dilemedikten sonra siz az gider, uz gider, dere tepe düz gider fakat bir arpa boyu kadar bile yol alamazsınız. Bu, insan iradesini kabul etmeme ve sebepleri görmezden gelme demek değildir. Bilakis biz, gücümüz ve imkânlarımız dâhilinde doğru bildiğimiz yolda iradelerimizi ortaya koyar, çalışır, gayret ederiz. Fakat neticeyi yaratmanın Allah’a ait olduğunu da akıldan çıkarmayız. Evet, kalplere sevgiyi koyacak olan da insanları birbiriyle yakınlaştıracak ve kucaklaştıracak olan da, Allah’tır. Her şeyi maddede, güç ve kuvvette arayanların bunu anlaması mümkün değildir.
Meselenin diğer bir yanı da şudur: Bizim, insanlığın iyiliği ve huzuru adına çok güzel temennilerimiz, tasavvur ve plânlarımız olabilir; güzel gördüğümüz şeylerin gerçekleşmesini yürekten arzu edebiliriz. Fakat ideallerimizle realitelerin kesiştiği noktayı doğru tespit edemezsek havanda su döveriz. Hatta attığımız adımlar aksülamelle neticelenebilir. Bu sebeple bir probleme müdahale etmeden evvel, onu düzeltebilecek güçte olup olmadığımıza bakmamız gerekir. En azından attığımız adımların maksadımıza hizmet edip etmeyeceğini çok iyi hesap etmeliyiz.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, bazı problemleri çıkaranlarla onlardan şikâyet edenler aynı kişiler. Dahası onlar, şikâyet eder gibi gözükerek arka plânda akla hayale gelmedik entrikalar çeviriyorlar. Kendi hesaplarına ve stratejilerine bağlı olarak olmadık problemler çıkarıyorlar. Mesela sahnede şiddeti, radikalizmi, terörü eleştiriyor; fakat sahne arkasında bunlara destek veriyorlar. Bu konuda plân ve stratejiler üretecekseniz bütün bunların da farkında olmanız gerekir.
Son olarak şunu da ifade etmeliyiz ki; şiddet, radikalizm ve terör bir kere ortaya çıktıktan sonra, bunlarla mücadele etmek ve bunları ortadan kaldırmak gerçekten çok zordur. Çünkü insanlar birbirleriyle yaka paça olmaya başladıktan, kin ve nefretler hortladıktan sonra akıl ve muhakeme bir adım geri çekilir, kimse kimseyi dinlemez hâle gelir. Bu sebeple asıl üzerinde durulması gereken nokta, bu gibi problemlerin ortaya çıkmasını baştan engellemek olmalıdır. Veya probleme sebebiyet verme ihtimali olan durumlar önceden kestirilerek problem ortaya çıkmadan önlem alınmalıdır. Akıllı insanların yapması gereken iş, hâdiselerin gidişatını çok iyi okuyarak muhtemel problemlere önceden reçeteler hazırlayabilmektir.