TAKDİM

İnsanlık tarihi boyunca insanlığın kaderini belirleyen büyük veya küçük çapta, idarî, siyasî, dinî, askerî, içtimaî ve kültürel alanlarda cereyan eden pek çok toplumsal hareket olmuştur. Bu toplumsal hareketlerin hepsinin üzerinde birleştikleri ortak payda ise, fikir yani düşüncedir. Müspet veya menfî, tasvip edilsin veya edilmesin, yukarıda bahsini ettiğimiz konulara, insanları yönlendirmek, idare etmek gayesi ile ortaya atılan hemen her toplumsal hareket, mutlaka belli bir kısım fikrî temeller üzerine oturur. Bu aynı zamanda insan olmanın da temel farkıdır. O halde insanın, insana ve insanlığa yönelik bir davranışının olduğu her yerde, düşünce de vardır. Bu düşüncenin tutarlı veya tutarsız olduğu konusunda ise, en doğru hükmü verecek olan zamandır.

Bu çerçevede biz, bir gözlemci ve araştırıcı gözlüğüyle, bahsini ettiğimiz hareketlere baktığımızda; fikrî altyapılarını çok sağlam bir zemine oturtabilen hareketlerin genellikle başarılı, buna riayet edemeyen hareketlerin ise başarısız olduğunu görürüz. Birinciler, tarih boyu toplumun büyük çoğunluğu arasında benimsenirken, ikinciler, saman alevi gibi parlayıp, sönmüşlerdir. Birinciler, o düşüncenin temsilcilerinin samimiyeti, ihlâsı, inancı, özverisi, fedakârlığı gibi süreçlere paralel olarak gelişirken, ikinciler bu hususları göz ardı ettikleri için güdük kalmışlardır. Birincilerden bize ve tarihe, insanlığın yüz akı olabilecek nice değerli miraslar intikal ederken, ikinciler, arkadan gelenlere kan, gözyaşı, zulüm, tecavüz, tahrip ve yağma gibi yüz kızartıcı şeyler bırakmıştır. Böylece arkadan gelenler birincileri daima hayır ve dua ile yâd ederken, ikincileri lanet ve beddua ile anmışlardır.

Burada, şu hususu belirtmekte yarar var: Hz. Muhammed’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) tebliğ ve temsilciliğini yapmış olduğu İslâm’ı, her zaman yukarıda belirttiğimiz fikrî temel zaviyesinden birincilerin kaynağı kabul edip göstermek mümkündür. Zira O’nun mesajı sadece, akide ve inanç alanında değil, insan ve toplumu ilgilendiren, hayatın hemen her alanında geçerli çok önemli öğretileri ihtiva etmektedir. Evet, İslâm’ın gerçekleştirmiş olduğu ihya veya inşa hamlesi, toplumun siyasî, idarî, ahlâkî, dinî vb. konuların sadece bazılarını değil, aksine bunların bütününü içine alan küllî bir harekettir.

İkinci olarak İslâm, Hz. Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) ahirete irtihalinden bu yana yaklaşık 15 asır geçmiş olmasına rağmen, hâlâ geçerliliğini ve dün ortaya konmuşçasına tazeliğini muhafaza eden bir hayat nizamıdır. Malum, 1970’li yıllarda sonları “-izm”le biten nice fikrî cereyan çok geniş bir coğrafya üzerinde tatbikat imkânı bulmuş olmasına rağmen, bu cereyanlara ruh veren veya ruh veriyor görünen kadronun silinip gitmesiyle, o cereyanlar, ciddi bir dağılma ve parçalanma süreci içine girmiştir. Tabiî ki bunların hiçbirini İslâm için söylemek mümkün değildir.

İşte bahsini ettiğimiz İslâm’ın ilgi ve yayılma alanı adına şu iki husus İslâm dininin ne kadar sağlam bir fikrî altyapıya sahip olduğunu göstermeye yeter. Kaldı ki bu onun aynı zamanda ilâhî ve evrensel bir sistem olduğunun da göstergesidir. Daha sonrakiler de onun gölgesinin gölgesi…

Bu takdim yazısında bizim asıl temas etmek istediğimiz husus eğitim alanı başta olmak üzere, hayatın birçok alanında yapageldiği faaliyetlerle çoklarının takdirini kazanan bir “toplumsal hareket”in hareketlerini bina ettiği fikrî temellerinin var olup-olmadığı hususudur. İşte elinizde tuttuğunuz, Hocaefendi’ye çeşitli vesilelerle sorulan sorulara verilen cevaplardan oluşmuş Prizma 2’de, bu hareketin fikrî temelleri sayılan prensipler ve o prensiplere getirilen yeni yorumların bulunabileceği inancındayım. Ancak bizim temennimiz, hareketin fikrî ve İslâmî temellerinin müstakil bir kitap halinde ele alınmasıdır.

Burada, dikkat çekici bir hususa temas etmek istiyorum; Türkiye’de ilgili-ilgisiz, yetkili-yetkisiz, bilen-bilmeyen, toplumun değişik kesimlerinden pek çok kimse, bu hareketi parçacı yaklaşımlarla değerlendirmekte ve bütünü birden ihata edememektedir.

Her şeyden önce; hareketin dünü, bugünü ve yarınını etkileyecek ve tarihe malzeme olarak nitelendirilebilecek olan bu değerlendirmelerin parçacı yaklaşımlarla ele alınmaması gerekir. İkinci olarak; değerlendirmeleri yapan şahısların kimliği de çok önemlidir. Topluluğun gerçekleştirdiği herhangi bir faaliyet için “Bu, İslâmî değildir.” veya “İslâmîdir.” diyebilen bir insan, acaba ne kadar İslâm’ı bilmektedir? Her halde, bir gazetede köşe yazarı, bir üniversite hocası, bir siyasî partili, bir sûfî veya derviş olma, bu değerlendirmeyi yapabilmek için gerekli olan ilmî yeterliliğe, bilimsel formasyona sahip olmak anlamına gelmez. Üçüncü olarak; acaba topluluk ne kadar tanınmaktadır? Rica ederim, gazete kupürlerine, haber bültenlerine bakarak bir topluluk tanınabilir mi? Veya ne kadar tanınabilir? İşte bu açıdan Hocaefendi’nin fikrî temel adına yapmış olduğu direkt veya dolaylı açıklamalar büyük bir önemi haizdir.

Evet, Prizma 2, serinin ilk kitabında olduğu gibi Perspektif, Düşünce Boyutu, Din Ekseni Etrafında, Büyüteç ve Aktüel olmak üzere beş ayrı bölümden oluşuyor. Bizim ön plana çıkarttığımız fikrî temel meselesi bu bölümlerde yer alan bazı cevaplarda rahatlıkla görülebilir. Mesela, Muhammedî Ruh ve Mânâ İçerisinde Diyalog (s. 36), Bir Kalkınma Modeli (s. 43), İdeallerin Realize Edilmesi (s. 47), Bir Kere Daha Tebliğ Usûlü (s. 96), Dünyamızda Bedduanın Yeri (s. 139), Cihada Denk Tutulan Nasihat (s. 148), Türkçe’nin Dünya Dili Hâline Getirilmesi (s. 170), Asya’da Dirilmek (s. 204). Bunların yanı sıra üst başlıkların ihtiva ettiği istikamette, Hocaefendi’nin bazı dua, büyü, cin vb. dinî meseleler ile son yıllarda çok sık telaffuz edilen temiz toplum, nüfus planlaması gibi konular etrafındaki görüşlerini de yine, Prizma 2’de okuyabilirsiniz. Kitaptan istifadeyi kolaylaştırabilmek için karma indeks kitabın sonuna ilave edilmiştir.

Bu kıymetli eserinden dolayı Muhterem Hocamıza sonsuz teşekkürlerimizi arz eder, sağlık sıhhat ve afiyet içerisinde imrâr-ı hayat etmesini Cenâb-ı Erhamü’r-Râhimîn’den dileriz.

5 Mart 1997, İstanbul

Ahmet Kurucan

-+=
Scroll to Top