TAKDİM

İnsanlık tarihinde beşere yol ve yön gösteren ufuk insanlar olmuştur. Bunların başında fevkalâde donanımları ve aşkın fıtratlarıyla peygamberler gelir. Peygamberler “Allah-kainat-insan” ve bunların birbiriyle münasebetleri hususunda yegane söz sahibi olan özel donanımlı insanlardır. İnsanın kendisini tanıması, yaşadığı toplum ile münasebetlerini dengeli ve sağlıklı götürebilmesi ve Yüce Yaratıcı’ya karşı vazife ve sorumluluklarını O’nun istediği şekilde yerine getirmesi; bütün bunlar o kutlu rehberlerin çizgisinde yürümeye bağlanmıştır. Onların getirip tebliğ ve temsil ettiği; yaşadığı ve yaşattığı ilâhî mesajlar bir yaşama üslûbudur. Bu üslûb, Peygamber Efendimiz ile zirvede temsil edilmiştir. Peygamberimizin atmosferinde yetişen harikulade insanlar da kendilerine emanet edilen yüce mesajı sonra gelen inananlara bihakkın intikal ettirmişlerdir. Bu intikalde temsil tebliğin önündedir. Daha sonraki dönemlerde de bu çizgiyi takip eden Abdulkadir Geylanî, İmam Gazalî, Mevlâna, Bahauddin Nakşibend, İmam Rabbanî gibi ufuk insanlar yaşadıkları dönemlere ışık tutmuşlardır. Asrımızda da zamanını aşan eserler veren ve peygamberâne bir azimle İslâm dinini temsil ve tebliğ bütünlüğü içinde seslendiren başyüceler olmuştur. Bu yüce kametler Kur’ân’a, Sünnet’e yürekten iman ederek onların her şeye yeteceğine itimatla, selef-i salihinin safiyane içtihadlarına olabildiğince saygılı kalarak yaşadıkları çağın vâridâtını da yanlarına alarak İslâm’ın evrenselliğine canlı birer ayna olmuşlardır.

Günümüzde Müslümanların en önemli meselesi inandıkları dini duyarak, hissederek yaşamaları ve evrensel olan “hâl dili” ile İslâm’ı temsil etmeleri olsa gerek. Zira din, hayata hayat kılınıp temsil edildiği ölçüde dünyevî-uhrevî meyvelerini verir. Aksi takdirde müspet herhangi bir şey söylemek zor olsa gerektir. Bugün İslâm’ı hem aksiyonu hem de fikir ve düşüncesi ile temsil edecek insanlara olan ihtiyaç her dönemden daha fazladır. Bunun için de her şeyden önce dinin gökler ötesi referanslarına çok sağlam bir şekilde inanmış ve inandığı değerleri hayatına hayat kılmaya azmetmiş, karşısına çıkan problemlere rıza-yı ilâhî eksenli cevaplar bulabilmek için beyin fırtınası yapmış adanmış ruhlara ihtiyaç vardır.

Pek çok kitap neşredilmekte ve okunmaktadır. Herhalde insanları daha çok etkileyen eserler, gönül dünyasından kopup gelen, realite vizeli, samimiyet eksenli eserlerdir. Kalbe, gönüle mal olmamış düşüncelerin insanları uzun müddet peşinden götürmesi pek düşünülemez.

Fikir ve düşüncelerin kemale ermesi, yerli yerince oturması çok önemlidir. Oturmamış, olgunlaşmamış, kendi dünyasında ayakları yere basmayan sürekli yanılma-tashih edilme süreci yaşayan düşünceler, arkasından giden insanları da tereddüde sevk etmiştir. Duruşu sağlam, inandığı değerleri gönlünün sesiyle seslendiren yazılı ve sözlü beyanlar, bir çığlık olup insanları hak ve hakikate götüren rehberler olmuşlardır.

Günümüzde de yüce hakikatleri, imanî ve insanî değerleri vaazlarıyla, sohbetleriyle, yazılarıyla seslendirenlerden biri de Fethullah Gülen Hocaefendi’dir. O, hak ve hakikati gözyaşlarıyla yoğrulmuş gönlünün sesiyle, insanların bam teline dokunacak bir şekilde seslendirmiştir.

Elimizdeki bu kitap Muhterem Fethullah Gülen Hoca-efendi’nin çok geniş bir yelpazede kendisine sorulan sorulara verdiği irticalî cevapların derlenmesi ve tashihlerine arz edilmesi sonucunda oluşturulmuştur.

Ufuk insanları anlayabilmek, onların gösterdikleri hedeflerde yürüyebilmek bir nasip, bir kısmet ve bir tâli’liliktir. Muhterem Hocamızın eserleri hakkında değerlendirmede bulunmak bizim idrak ufkumuzu aşkındır. Bizim kırık dökük ifadelerimiz olsa olsa hayret ve hayranlığın ifadesi sayılabilir…

Kitapta yer alan konular, gökler ötesi referanslara çok sağlam inanmış, hayatı, eşya ve hâdiseleri onların rehberliğinde analiz eden, her meseleyi Yüce Yaratıcı’ya bağlayarak ele alan bir karihanın irticalî olarak verdiği cevaplardır. Daha doğrusu imanî ve insanî değerlerin yaşanıp yaşatılması istikametinde bin bir sıkıntı ile inleyip ağlayan bir kalbin ve beyin fırtınaları yaşayan bir dimağın dışa aksetmiş soluklarıdır.

Ele alınan konular, fanteziden uzak ve ihtiyaç endeksli olup, ilmin disiplini, imanın heyecanı ve realitenin vâridâtı mezcedilerek işlenmiş. Anlayabildiğimiz kadarıyla verilen mesaj ve gösterilen hedefler şunlardır; “Allah ile sürekli irtibat, rıza-yı ilâhî eksenli yaşama, inandığı değerleri seviyeli temsil, kendini sıfırlama, adanmışlık ruhu ve yaptığı hizmetler karşısında beklentiye girmeme.”

Kitapta Kur’ân’da değişik perspektiflerden anlatılan “Hz. Musa (aleyhisselâm) ve kavmi”nden bir kesit alınarak günümüz insanına verdiği mesajlara, oradan Hz. Mesih ve nüzûl keyfiyetine” ve “ahir zaman fitneleri”ne; “benlik duygusu”ndan “hizmette üslup”a, “seviyeli temsil”e, ondan “ilim ve bilim” farklılığına, “içtimaî adalet”e; “i’lâ-yı kelimetullah”tan “ruh insanının portresi”ne gibi değişik konular yer almaktadır. Ve bunlar “Perspektif, Düşünce Boyutu, Din Ekseni Etrafında, Büyüteç” adları altında dört bölüm içerisinde toplanmıştır. Ele alınan konulardan hangisinden pasaj alacağımıza karar vermekte zorlandık. Çünkü her mevzuun kendisine göre bir ehemmiyeti ve cazibesi var. Bununla birlikte kitabın muhtevasını kısmen de olsa aksettirme gayesiyle birkaç pasaj nakletmek istiyoruz.

Bir münasebetle tevekkül ile sebeplere riayet çok enfes bir şekilde anlatılıyor; “… bu dünyada sebeplere riayette o kadar hassas davranılmalı ve kusursuz hareket edilmelidir ki, dışarıdan bakanlar, ‘bunların hepsi birer sebepperest.’ demeli; Müsebbibü’l-Esbâb olan Allah’a, sebepleri hiçe sayarcasına öylesine bir teveccüh ve tevekkülde bulunulmalıdır ki, bu defa da ‘Bunların hepsi cebrî gibi hiçbir sebebi kabul etmiyor ve her şeyi Allah’a veriyorlar.’ demelidirler. Böyle bir tavır, Müsebbibü’l-Esbâb’la vaz’ettiği sebeplerdeki muvazeneyi kavrama açısından çok mühimdir.

Nitekim bu tavrı, Allah Resûlü’nün (sallallâhu aleyhi ve sellem) hayatında da müşâhede ederiz. Meselâ, Nebiler Serveri, bir taraftan, bütün savaşlarında birbirinden farklı fevkalâde tabyalar kurması ve üst üste iki zırh giymesi.. vb. misallerde görüldüğü üzere sebeplere âzamî derecede riayet göstermiş; diğer taraftan da sanki hiçbir şey yapmamış gibi ellerini açmış ve ‘Bu orduyu bozguna uğratma!’ diyerek Rabbine dua dua yalvarmıştır. Böylece Müsebbibü’l-Esbâb’la sebepler, esbâba riayet inceliğiyle Müsebbibü’l-Esbâb’a itikadın iltisak noktası hâline gelmiştir; gelmiş ve gerçek bir Tevhit anlayışının ifadesi olarak denge tam korunabilmiştir.”

Kur’ân’ın özelliklerini anlatan bir hadis yorumlanırken Kur’ân okuma ile ilgili şunlar tavsiye ediliyor:

“Eğer Kur’ân-ı Kerim’i okuyan bir insan, bütünüyle kendisini ona verir ve sağlam bir konsantrasyona girebilirse, o enbiyâ-i izâmla sohbet ediyor; hatta mâverâ-ı tabiatın sesini dinliyor gibi olur. Ben bazılarının bazı ahvâlde zaman üstü bir hâl aldıklarına inananlardanım. Onların Kur’ân sayesinde, enbiyâ-i izâmla sohbet ettiklerini sahabe-i kiramın meclisine girip oturduklarını, his ve şuur dünyalarında on dört asır önceye gittiklerini düşünür ve hallerine imrenirim. Buna farklı bir zâviyeden Üstad da işaret eder. Evet bazen insan, Cibrîl-i Emîn’in soluklarını kulağının dibinde duyabilir. Bazen de “kemmiyetsiz-keyfiyetsiz” Mütekellim-i Ezelî’yi dinliyor gibi olabilir. Binâenaleyh Allah’tan dinleyen, Cibrîl’den dinleyen, Resûlullah’tan dinleyen veya aradaki mükâlemeye aynı zamanda şahit olan bir insan nasıl ondan doyar ki?”1

Cenâb-ı Hakk’ın inayeti için riayet edilmesi gereken dinamikler ise şu şekilde sıralanıyor:

“Allah’a teveccüh, sebeplere riayet, (Allah rızası istikametinde sarf edilen cehd ve gayretlerin) devam ve temadisi, vifak ve ittifak” Allah’a teveccühün hayatî önemine vurgu yapılarak inayet-i ilâhiye “Onun için inayet-i ilâhî adına tevhid, rıza, ihlâs ve araştırma buudlu Allah’a teveccüh, çok önemlidir ve canlı kalabilmemizin de vazgeçilmez yollarından biridir. Yüce bir gayeye gönül vermiş kutlular, bu önemli prensibe riayet ettikleri takdirde, yapmış oldukları herhangi bir hizmette, maddî açıdan başarılı olamasalar bile şahsî hayatlarında kazançlı çıkacakları muhakkaktır.”

Ruh İnsanının Portresi çiziliyor ve bu hususta çok veciz ölçüler veriliyor; “Ruh insanı; madde ve mânâyı birbiri içinde bütünleştirip bünyesinde barındıran, her zaman kalb ve ruhun derece-i hayatını takip ederek, cehennem yolunun sûrî güzelliklerine takılmayıp, cennet yolunun zorluklarına katlanan ve rabbaniliğini korumaya çalışan bir hakikat eridir.”

“Evet ruh insanı, Allah’a intisap edip ona kul olmakla iftihar edip şeref duyan ve bunun ötesinde başka şereflere de iltifat etmeyen insandır. Günümüz neslinin bir kısmı Allah’a gönül veremediklerinden ve O’na intisabın lezzetini duyamadıklarından tatmin olamamış aç ve tâli’siz insanlardır. Böyle bir fasit daireden kurtulmanın yolu da, Allah’a hakikî mânâda kul olmaktır.”

“Ruh insanı, cismanî hayattan sıyrılıp yüksek ideallere dilbeste olan ve kendini sadece ve sadece insanlığın kurtuluşuna bağlayan insandır.”

İmanla gerilmiş bir insanın karşılaştığı her türlü sıkıntı ve badireyi aşması için nasıl bir duygu ve düşünce içinde olması gerektiği şu şekilde ifade ediliyor; “….olgunlaşma yolunda ve yükselme helezonunda bulunan insanlar, ‘bu badireyi de atlatabilir miyim!’ tereddüdüne düşmemelidirler. Himmetler fevkalâde âlî, ruhlar gayet fâtihâne, azimler peygamberâne tutulmalı ve ‘Allah bizimle beraberse, aşamayacağımız engel yoktur.’ duygu ve düşüncesi içinde hareket edilmelidir.”

Bir şeye, ne ölçüde ihtiyaç duyuluyor, ilgi ve alâka gösteriliyorsa ondan o ölçüde istifade edilir. Bir münasebetle ifade edildiği üzere “Her şey, ama her şey, teveccühü ölçüsünde teveccühle şereflendirilir ve eğilimlerine göre mükâfatlandırılır.” Verici ne kadar kuvvetli olursa olsun, alıcılar kapalı ise verilenlerin hedefe ulaşamayacağı açıktır. Bu itibarla kitapta anlatılanlardan azami derecede istifade, teveccüh ve gayrete bağlıdır; kalbimizle, gönlümüzle yönelebildiğimiz ölçüde istifade ve istifaze ederiz, diye düşünüyoruz.

Muhterem Hocamıza Yüce Mevlâ’dan sağlık, sıhhat ve afiyet niyaz eder, feyizli ve bereketli eserlerinin devamını dileriz.

Ergun ÇAPAN

1 Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye s.127 (Zeylü’l-Habbe).

-+=
Scroll to Top