TAKDİM

Anlama, öğrenme, belleme kabiliyeti olarak, elde ettiği bütün bilgileri kaydeden, arşivleyen, âdeta bir kütüphane vazifesi gören ve daha sonra da bunları değişik kuvvelerin değerlendirmesine hazır hâle getiren zihin; insanı insan yapan vicdan mekanizmasının dört temel esasından biridir. Ne var ki o, başlangıcı itibarıyla, insanda sadece potansiyel bir kabiliyet konumundadır. Eğer insan iradesinin hakkını vermek suretiyle, bu potansiyel kabiliyetin, bu ilâhî armağan ve ihsanın farkına varır, onu gerçek mânâda değerlendirir ve inkişaf ettirilebilirse, o kişi, insan-ı kâmil olma yolunda/ufkunda çok önemli ve hayatî bir mazhariyete ermiş demektir.

Bu istikamette iradesinin hakkını verip cehd ve gayret ortaya koyan bir insan, şuur kanallarıyla beslenir ve böylece o kişide tasavvur, taakkul, tedebbür ve tefekkür sistemleri bir bir harekete geçer ve şuurdan zihin laboratuvarlarına, bu laboratuvarlardaki tahlil ve terkip imbiklerine yerleşik bilgiler akmaya başlar ve derken latîfe-i rabbaniyenin rengine, iradenin desenine göre yeni yeni komprimeler ortaya çıkar. Artık böyle bir tali’li, günde birkaç defa düşünce mekiğini, yerle gök arasında gezdirir ve her seferinde gönül atlasına yeni renk ve yeni yeni buudlar kazandırır. Sonsuza açık o ledünnî bakış açısıyla kuşları dinleyip ağaçlarla inler; yıldızları okuyup denizlerle dertleşir; esen yelden, yağan yağmurdan, uçan kuştan, düşen yapraktan aldığı ayrı ayrı mesajlarla gönlünde Hak’la buluşup Hak’la konuşur. Başlangıcı ve sonu düşünülmeyecek kadar geniş şu mekân boşluğunda, şimşeklerin ışığı, yıldırımların gürültüsü, güneşin rengârenk cilveleri, havanın tatlılık ve güzelliği, aydınlık kollarıyla hep onun düşünce dünyasını sarıp sarmalar; bahar, çiçekleriyle; yaz, olgunlaşmış meyveleriyle onun için birer fikir sofrası hâline gelir.. duyup sezdiklerinde, tadıp bildiklerinde, güzeller güzelinden çizgiler görür ve O’ndan fısıltılarla ürperir.

Evet, görüleceği üzere vicdanın temel bir rüknünü teşkil eden zihnin gerçek gayesi mârifetullahtır. Bundan dolayı, onun sürekli Allah’a ulaştıran yollar, o yollardaki handikaplar ve bu handikapların aşılması için gereken nazarî bilgilerle meşgul olması; sonra da bu nazarî bilgileri tatbik edebilme iradesine sevkedecek malumatla beslenmesi gerekir.

Bu ufka ise çile ve ızdırapların en büyüğü olan fikir çilesiyle ulaşılır. Fikir çilesi; düşünmek, düşündürmek ve varlık bilmecesinin sırrını çözmeye çalışmak, en zor meseleler karşısında dahi pes etmeden sürekli uğraşmak demektir. Fikir çilesinin en engin yönünü ise düşünceyi vahyin semeresiyle buluşturmaya çalışmak, sonra da bu büyük terkibi, aç ve susuz gönüllerin hazmedebilecekleri şekilde onlara da duyurup tattırmak ve bu istikamette bıkıp usanmadan sürekli gayret içinde olmak teşkil eder.

İşte yayınevimiz, elinizde tuttuğunuz bu eserle, vahyin ışıktan tayfları altında, kalb-akıl beraberliğinin vaad ettiği ufukta tefekkür cehdiyle ortaya konmuş, düşünce ızdırabıyla yoğrulmuş, gönlün engin vâridâtıyla zenginleştirilmiş bir fikir sofrasına, bir zihin harmanına sizi davet etmektedir. Öyle inanıyoruz ki, onun verimli ve bereketli ikliminde seyahat edenler düşünce ve his dünyalarına demet demet, buket buket ışık hüzmeleri taşıyacaklardır.

Layıkıyla istifade edilmesi duasıyla…

Nil Yayınları

-+=
Scroll to Top