Bölümler

Yüklenecek konu kalmadı!

Takdim

Çarpık zihniyetlerin ürettiği sorulara, çapraz ve ihatalı cevaplar hazırlamak, beyninin maden ocağında düşünce kazması sallayan ve şakaklarındaki zonklamayı ancak bu şekilde dindirebilen her düşünür ve mütefekkirin en önde gelen vazifelerinden biridir. Bir bakıma bu vazife onların varlık ve yaratılış gayeleridir. İçinde mütefekkiri bulunmayan cemiyet ne fakir bir cemiyettir ve içinde mütefekkirini barındırmayan cemiyet nasıl zalim bir cemiyettir. Çünkü varlık gayesini hiçe saymış veya hiç anlamamıştır da ondan. Âlim, bütün bir âlemdir. Mütefekkir ise âlimi ve dolayısıyla âlemi besleyen dâyedir. Tefekkürü olmayan âlim sadece kitap yüklüdür. Mânâ ve muhtevaya aldırış etmeyen bir kemmiyet taşıyıcısından farkı yoktur onun.

“Neden” ve “niçin cümbüşü, dünya kurulduğu günden beri vardır. Zaten dünyayı dünya yapan da bu sorulardır. “Dünya hikmet evidir.” diyenler bunu söylemiş olmuyorlar mı? Sebep ve netice münasebetini kurcalama hikmetin ta kendisi değil mi? İddiasız ama tecessüsü uyanık tutucu sorular olmasaydı “hikmet”ten ve “hakîm”den bahsetmek nasıl mümkün olurdu? Hâlbuki bunların varlığı birer realite ve vâkıadır. Öyleyse bundan sonra da bu vâkıa her zaman ve zeminde var olacaktır.

Bu realiteyi görmezden gelme bir aldanmışlıktır. Şu kadar var ki, her önüne gelen soruyu cevaplamaya kalkmak da lüzumsuz bir cesarettir. Efendimiz’e (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hz. Cibril’in sorduğu “Kıyamet ne zaman kopacak?” sorusuna Allah Resûlü’nün verdiği cevap ne kadar mânidardır. Şöyle buyurmuşlardır: “Şu anda kendisine sorulan, soruyu sorandan fazla bir şey bilmiyor.” Gerçi bu da bir cevaptır; ama ne kâmil bir cevap. Kıyamete kadar hikmetin başında taç ve tacında sorguç olacak bir cevap! Muhatabı meleklerin en büyüğü; cevabı veren de peygamberlerin ve bütün insanlığın… Fakat işte cevabı!

İmam Ebû Yusuf, kendisine sorulan yüz sorudan altmışına “Lâ edrî” (bilemiyorum) cevabını verir. Soru sahipleri hayret içinde ve ham bir çıkışla “Sana bizim sorularımıza cevap vermen için maaş veriliyor. Hâlbuki sen soruların çoğuna “Bilemiyorum.” diyorsun. “Bu nasıl olur?” derler. Ve büyük imam şu cevabı verir: “Siz maaşı benim bildiklerime veriyorsunuz. Bilmediklerime de vermeye kalksanız bütün dünyayı bana vermeniz gerekirdi!”

İşin bu tarafı biraz da kendisine soru sorulan ve kendilerinden cevap beklenenleri ilgilendiren kaide. Bir de soru sormanın kendine göre âdâbı ve erkânı vardır ki, bu edep çerçevesi içinde sorulan sorular kanaatimizce verilen cevaplar kadar mühim ve bir o kadar da zor ve müşkildir. Tembel beyinler soru soramaz. Düşüncesi nemlenmiş insanlarda düşünce aksiyonu olmaz. Bu edebi de bize yine Cibril hadisi öğretiyor. Cibril edep içinde yaklaşıyor, evvelâ insanlardan bir insan olma hüviyetine bürünüyor, sonra da “Yaklaşabilir miyim?” nezaketiyle işe başlıyor, üç defa izin istiyor, dördüncüde diz çöküp ellerini dizlerine koyuyor ve sorularını öyle soruyor: “İman nedir, islâm nedir ve ihsan nedir?..” gibi en can alıcı soruları soruyor.

Soru çeşitli gayeler için sorulur. Bildiğini bildirmek için veya karşısındakini imtihan etmek için soru sormak, belli bir gaye ve hedefe makrûn değilse hiç tasvip görecek davranışlardan değildir. Ancak öğrenmek için veya kendisi bilse dahi orada bulunan diğer insanların öğrenmelerini temin için sorulan sorulardır ki, edep çerçevesi içindedir. Bu gruba dahil sorular birer hikmet fideliğidir. İşte Cibril’in soruları bu cinsten sorulara güzel bir örnektir.

Verilen cevapları tasdik etmesi, kabullenme mânâsınadır. Yoksa soru soranın verilen cevabı doğrulama mânâsında tasdik etmesi uygun değildir. Hem Cibril oraya dini öğretmek için gelmiştir. Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) sözlerinin, getirdiği vahye mutabık olduğunu Cibril o anda tasdik etmiştir. Böyle bir tasdik ancak o platformda güzeldir…

Hem niyet hem de şekil itibarıyla güzel sorulan bir soru, verilecek cevap için de önemli ölçüde ilham kaynağıdır. Sormak maharet, doyurucu şekilde cevap vermek ise bir meziyettir. İşte bu kitap böyle maharet ve böyle meziyetten terkip edilmiş bir eserdir. Ona, “Soru-Cevap Ansiklopedisi” veya “Soru-Cevap Atlası” dense yeridir.

Verilen cevaplar kalabalık bir kitle önünde ve irticâlî olarak verilmiştir. Daha sonra da bu cevaplar asla ve öze dokunmayan küçük düzeltmelerle yazıya dökülmüştür. Muhtevadaki bereket biraz da bu fıtrîlikten kaynaklanmaktadır.

Yayınevimiz, bu seriye ait üçüncü kitabı çıkarmanın sevincini sizlerle paylaşırken maarif adına ortaya koyduğu bu ve benzeri faydalı kitapları takdim etmenin haklı mutluluğunu da yaşamaktadır. Ümidimiz sizlerle daha nice sevinçler paylaşmak ve daha nice mutlu anlar yaşamaktır. Beyin teri ve göz nuru dökenlere en içten sevgi ve selâmlarımızla…

Nil Yayınları

-+=
Scroll to Top