Takdim

Zaman altın çağlar gongu vuruyor,

Her ses âdeta bir ikbal bestesi;
Devran gerçek eksenine yürüyor
Her bucakta Hızır, İlyas nefesi.

Arkada kırık kalbler var hüzünlü,

Bahar gelsin, güller açsın dilerler.
Aşkla gerilmiş, hizmete gönüllü,
Oturup kalkar, “Allah” der inlerler…

* * *

Fizikî âlemde her gecenin bir neharı, her kışın bir baharı olduğu gibi, toplumların hayatında da benzer değişim ve dönüşümler vardır. Fizikî âlemdeki değişim ve dönüşümler insan iradesini aşkın, “cebrî, lütfî” bir çizgide, umumiyet itibarıyla yeknesak, muttarit ve takvim eksenli olarak cereyan eder. Toplumlardaki değişim ve dönüşümlere gelince, onların uzayıp kısalması, dar bir çerçevede mi yoksa geniş bir sahada mı gerçekleşeceği insan iradesine bağlı olarak –şart-ı âdi mülâhazası içinde– “isteme, dileme, sebebiyet verme” plânında ve irade yörüngelidir. Bu sebeple fizikî âlemdeki “cemre beklentiniz” için takvim yapraklarını takip etmeniz yeterli olacaktır. Fakat bir toplumun, solgun ve ölgün bir dönemden sonra yeniden hayat soluklayacağı, üzerindeki “ölü toprağını” atarak yeniden dirilişe yürüyeceği ve asırlık prangalardan kurtulup yeniden hürriyetine kavuşacağı bir bahar mevsimi intizarında iseniz, “cemre beklentiniz”, irade ve azim yörüngeli, ızdırap, çile ve gözyaşı isteyen aktif bir bekleyiş olmalıdır. Evet, asırlık karın-buzun erimesini, tipinin-boranın dinmesini, kuşların-kuşçukların dört bir yanda bahar türküleri söyleyerek şakıyıp durmalarını, kelebeklerin kanat çırpıp uçmalarını, zeminin bir baştan bir başa rengârenk çiçeklerle bezenip süslenmesini istiyor ve bekliyorsanız, bilmelisiniz ki bu iş bayrama-seyrana gidiyor gibi bir rahatlık ve kolaylık içinde olmayacaktır; olmayacaktır zira, bahar, karın-kışın bağrında mayalanır.. çiçekler, tipiyle-boranla mücadele ede ede yol alır.. sular, ne zorluklarla buğu buğu yükselir ve bulutlaşır.. yağmur, gönülleri hoplatan tarrakalarla toprağın bağrına iner.. tohumlar çatlar, ölür, sonra rüşeymleşir; rüşeymler, sertlerden sert taş ve toprak tabakasıyla boğuşa boğuşa gün yüzüne çıkar.. saplar, filizler, bir ömür boyu yata-kalka ancak başağa, goncaya ulaşabilir.. goncalar, haftalar ve aylarca boyunlarını bükerek Kudret’ten zuhûr ve tecellî beklerler..! Evet, varolma yolunda hemen her şey ızdırap soluklar, ızdırapla yatar-kalkar ve ızdırap yutkunur.

İşte elinizde tuttuğunuz bu eser, günler bahara kayarken, aktif bir cemre beklentisi ruh haliyle, bizi, bir milletin hatta bütün bir insanlığın yeniden dirilişi adına ızdırap ve sancıyla kıvrım kıvrım kıvranmaya, heyecan ve helecanla çalışıp çabalamaya, koşturup durmaya davet etmektedir. Meselâ bir yerde şöyle der Muhterem Müellif: “Izdırap bir yönüyle duaya sevk edici çok önemli bir faktördür. Bundan dolayı diyebilirim ki, beş saat dua edeceğinize yarım saat ızdırap çekin; öyle ki, fikir çilesiyle kafanız zonklasın; ızdırapla kasıklarınızı tutun; ümmet-i Muhammed adına deli gibi koridorlarda dolaşın; dolaşın da “Allahım ne olur, bahtına düştüm! Beni elli defa öldür ama ümmet-i Muhammedi dirilt!” diyerek ızdırapla ölüp ölüp dirilin.”

Zaten cemre, ateş koru demek değil midir? İnanılır ki, o ateş koru düşer toprağın bağrına ve eritir karı-buzu. İşte insanlığın baharını intizar edenler de, âdeta bir ızdırap koru kesilmeli, düşmeli karın-buzun bağrına ve bahara giden yolları açmalıdır. Müellif bizi böyle bir fedakârlık ve adanmışlık ufkuna çağırırken şunları ifade eder: “Âlemlere rahmet olarak gönderilen, kalbi bütün insanlık için tir tir titreyen Nebiler Serveri’nin (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu mevzudaki tebcil ve takdir edilecek hassasiyeti, vahy-i ilâhî tarafından tadil buyrulmuştur. Bu açıdan O’nun ümmetinden olan her fert, peygamberâne bir azim, kararlılık ve kucaklayıcılık içinde başta kendi çevresi ve yakınları, ülke ve milleti olmak üzere topyekün Müslümanları, hatta himmeti daha da âliyse, bütün insanlığı kucaklamalı ve onların ızdırap ve sıkıntılarını kendi vicdanında duyup hissetmeye çalışmalıdır. Zira günümüz dünyasında, bir baştan bir başa bütün yeryüzünde adaletsizlik, hukuksuzluk ve eşitsizlik –halk ifadesiyle– gırla gitmektedir. Açlık ve sefaletten ölüp giden, çeşit çeşit zulüm ve baskıya maruz kalan insanların hâl-i pürmelâli yürekleri parçalamaktadır. İşte bu hazin manzara karşısında olup bitenleri sinema seyrediyor gibi seyretmeme, onlar karşısında heyecan ve ızdırap duyma, insan olmanın gereğidir. Aksi ise, insanlığın bitişi, onun kaybedilmesi demektir.”

Cemre beklentisinde ümit ve endişe iç içedir. Bir taraftan upuzun bir kıştan sonra, sürgün eden filizler, hayata yürüyen rüşeymler karşısında gönüller ümitle şahlanır; diğer taraftan da bir şubat soğuğu veya mart ayazında o göz alıcı güzelliklerin bir kırağıya kurban gitmesinden endişe edilir. Zira çeşit çeşittir kırağı endişe ve korkusu. Düşmanlığa kilitli hazımsız bir dünyanın kini, nefreti, amansız ve insafsız hücum ve saldırganlığı yürekleri ağza getirdiği gibi; şöhretler, makamlar, mansıplar, tenperverlik, yaşama zevki, ikbal arzusu gibi öldürücü âfetler de endişeyle iki büklüm hale getirir gönülleri. Bu sebeple Muhterem Müellif, kazanma kuşağında hüsran yaşamamak için, “riya, süm’a, şöhret düşkünlüğü, alkış dilenciliği” gibi beşerî boşluk ve zaaflara dikkat çekip şu uyarıda bulunur: “Uyuşturucu müptelası bir zavallının, uyuşturucuya olan bağımlılığının gittikçe artması ve aldığı o zehirin dozunu her seferinde sürekli biraz daha artırması gibi, şöhret düşkünü bir nefis de hep daha fazlasını, daha fazlasını talep edecektir. Meselâ ona; “sen şöyle kıymetli bir insansın, azizsin, rehbersin, pir-i mugânsın, canımsın, cananımsın, sultanımsın, efendimsin, şem’-i tâbânım, ziya-i himmetimsin” türünden sözler söyleseniz bile, onun o doyma bilmez iltifat tiryakiliği, şöhret bağımlılığı bunları dahi yeterli görmeyecektir.(…) İşte bütün bunlardan dolayı diyoruz ki, bu büyük âfetin önünü daha baştan kesmeli, ölümcül virüslere karşı kendi düşünce dünyamızı daha baştan karantinaya almalıyız.”

Görüldüğü üzere “cemre beklentisi”nde; dua, ızdırap, hummalı bir diriliş gayreti, aktif sabır, endişe, ümit… gibi nice önemli mevzu gönül ve zihin gündemimize taşınıp nazarlarımıza sunulmaktadır. Bu vesileyle, böyle kıymetli bir eseri toplumumuza kazandırdığından dolayı Muhterem Müellif’e gönül dolusu teşekkürü borç bilir, sıhhat, sağlık, afiyet içerisinde daha nice eserlere vesile olmasını Rabbimizden niyaz ederiz. Lâyıkıyla istifade edilmesi dua ve dileğiyle, hayırlı okumalar…

Nil Yayınları

-+=
Scroll to Top