Takdim Yerine

Fethullah Gülen Hocaefendi, 1979 yılında yayın hayatına başlayan Sızıntı dergisinde –arada inkıtalar yaşansa da– 37 yıl boyunca başyazılar kaleme aldı. Onun bu yazıları dokuz farklı kitap hâlinde neşredildi. Dergi 2016 yılında AKP hükümeti tarafından haksız yere kapatılsa da “Sızıntı”, “Çağlayan”a dönüşerek yayın hayatına devam etti. Hocaefendi de ilerlemiş yaşına ve yakasını bırakmayan çeşitli hastalıklarına rağmen başyazılarını Çağlayan’da da devam ettirdi. Nihayet onun bu yazıları iki kapak arasında toplanarak serinin 10. kitabı hüviyetinde ve Hakk’a Adanmışlar Yolu adı altında okuyucuyla buluşma şansını elde etti.

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, her ay düzenli şekilde ele aldığı bu yazılarda, uzun asırlardır yaşanan toplumsal kriz ve bunalımlara dikkat çekerek yeniden derlenip toparlanmanın yol haritasını çizmeye çalıştı. Müslümanlara Kur’ân, Sünnet ve Asr-ı Saadet merkezli yeni bir dirilişin yollarını gösterdi. Kaybettikleri değerleri yeniden hatırlarına getirdi. Sinelerde yeniden İslâmî bir heyecan oluşturdu. Farklı ideoloji ve felsefelerin ağında heder olup giden modern insana, dünyevî ve uhrevî mutluluğa giden yolları gösterdi.

Hocaefendi, yazılarını mümkün mertebe mücerret (soyut) bir üslûpla kaleme alır. Şahıslardan ziyade vasıflar üzerinde durur. Aktüel meselelerle meşgul olmak yerine insanlığın mustarip olduğu daha köklü problemleri ele alır. Devrin siyasî, içtimaî ve iktisadî olaylarına doğrudan temas etmeden, bütün zamanları ilgilendiren genel geçer ilke ve prensipler üzerinde durur. Dolayısıyla konjonktür değişse bile onun yazıları zihinleri aydınlatmaya ve insanlara yol göstermeye devam eder.

Bununla birlikte, yazıların kaleme alındığı tarih bilindiği takdirde, Hocaefendi’nin içinde yaşadığı zaman diliminde vuku bulan olayların, karşılaşılan problem ve sıkıntıların onun zihin dünyasında nasıl karşılık bulduğu ve bunlara yönelik ne tür çözüm önerileri teklif ettiği görülebilir.

Hakk’a Adanmışlar Yolu kitabında yer alan makaleler 2017-2019 yıllarına ait. Yani Türkiye’nin içtimaî, siyasî, ahlâkî, dinî ve iktisadî alanlarda iç içe krizlerden geçtiği, Hizmet gönüllülerinin hiç olmadığı kadar zulüm ve baskı gördüğü bir zaman dilimine. Bu yazıların yazıldığı günlerde, öncesinde ve sonrasında Hizmet hareketi tam bir cadı avı ve soykırıma maruz bırakıldı. Eğitim, sağlık, yayıncılık, medya, insanî yardım ve diyalog gibi alanlarda faaliyet gösteren Türkiye’deki bütün müesseseleri kapatıldı. Mensuplarının birçoğu ya hapse atıldı ya da ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Geri kalanlar da toplumsal izolasyona maruz bırakıldı.

Yarım asırdan beri adanmış ruhlara ilham kaynağı olan ve fikirleriyle onlara yol gösteren Fethullah Gülen Hocaefendi’nin, özellikle yaşanan bu derin krizde söyleyeceği sözler gerçekten önemliydi. Acaba o, yaşanan amansız ve imansız hâdiseleri nasıl tahlil edecek, nasıl yorumlayacak ve hiç kimsenin önünü göremediği böyle sisli ve dumanlı bir dönemde fikirlerine değer veren insanlara neler tavsiye edecekti? Şayet bu kitap böyle bir nazarla okunursa, satır aralarında bu hususlarla ilgili çok önemli izahlar ve çözüm önerileri bulunacaktır.

Hepsinden önemlisi muhterem Fethullah Gülen, bu kıymetli eserinde felâket ve musibetlerin birbirini takip ettiği ve şartların bir hayli zorlaştığı dönemlerde, Peygamber yolunun yolcularının, Rableriyle nasıl bir münasebet içinde olmaları, hangi duygu ve düşüncelerle hâdiselere yaklaşmaları, nasıl bir duruş sergilemeleri ve hakkın yüceltilmesi adına nasıl bir strateji takip etmeleri gerektiğine dair yol işaretleri koyuyor.

Oldukça edebî ve mücerret bir üslupla kaleme alınan yazılar daha derince mütalaa edilecek olursa, zahirî yüzleri ekşi ve acı olan olayların altında yatan hikmet parıltılarına işaret edildiği, eşya ve hâdiseleri sadece mülk cihetiyle ve zahirî yüzleriyle değil, melekût cihetiyle ve bâtınî yüzleriyle de nasıl görüp okuyabileceğimizin ele alındığı görülecektir.

Kitapta yer alan pek çok makalenin isminden de anlaşılacağı üzere hiç şüphesiz eserin üzerinde durduğu ana konulardan biri nefisle yüzleşme ve muhasebedir. Allah’la münasebetinin gereği olarak meydana gelen her bir olaya hikmet ve hakikat penceresinden bakmayı âdet edinen Hocaefendi, hakka adanmış ruhlara da bunu tavsiye eder. Zalim ve mütecavizlerin yaptığını Allah’a havale ederek, mazlum ve mağdurlara, her şeyden önce kendi iç muhasebelerini yapmalarını salıklar.

Biraz daha açacak olursak, zalimin zulmü ve haksızlığı müsellem, konuya kendi açımızdan baktığımızda, konumun hakkını verememe, elde edilen başarıları nefisten bilme, Allah yolunda yapılan hizmetlerde tevhid mülâhazasını ve ihlâsı gerektiği ölçüde koruyamama, kıvamı ve metafizik gerilimi muhafaza edememe, dinin muhkematına kılı kırk yararcasına riayet edememe, vifak ve ittifakı zedeleme gibi hatalarımızın, bu zulümlerin sebepleri arasında sayılmasının mümkün olduğuna işaret eder.

Dolayısıyla da peygamber yolunun yolcularını yeniden derlenip toparlanmaya, tevbe ve istiğfarla Rablerine yönelmeye, yaşananları sabır ve rıza ile karşılamaya ve yaşanan olumsuzluklara takılmadan şartların elverdiği ölçüde hizmetlerine devam etmeye davet ve teşvik eder. Onlara şu tavsiyeyi yapar: “‘Bu da geçer!’ deyip, zift neşriyat taraftarlarının deyip-ettiklerine kulak asmadan, gönlümüzdeki gül bahçeleriyle çevreyi ıtriyat çarşısına çevirerek burcu burcu gül kokularıyla herkesi mest ve sermest etmeliyiz.” (s. 133)

Özellikle “Acıyorum”, “Paranoya” ve “İç Çürüme ve Onarım Yolları” başlıklı yazılarında, yaşanan zulüm ve haksızlıklara, inhiraf ve kaymalara dikkat çekerek zalim ve mütecavizlerin ruh portresini çizer. Yönetim anlayışındaki çarpıklıklara ve bir kısım yöneticilerin nasıl bir ruh sefaletine maruz kaldıklarına dikkat çeker. Günümüzün en büyük problemlerinden biri olarak nifak hastalığı üzerinde durur. Görünen problemlerin kök sebeplerini ortaya koyar. Asıl problemin insandaki bozulma ve çürüme olduğunu, çözümün de yine insanın terbiye ve ıslah edilmesiyle mümkün olacağını ifade eder. Hâlık-mahluk münasebetinin doğru kurulmasına vurguda bulunur.

Hocaefendi, yaşanan krizden çıkma ve yeni bir diriliş yaşama adına bunların yanı sıra bir dizi çözüm teklifi sunar. Mesela sistematik düşüncenin, mahruti bakışın, bildiğimiz şeylerin bir kere daha sorgulanmasının, taklit cadısının tesirinden sıyrılmanın, kibir ve bencillik levsiyatını ayaklar altına almanın, yeni bir oluşum ve dirilişin olmazsa olmaz esasları olduğunu belirtir.

Her ne kadar yaşanan kriz ve bunalımların sebep ve çözümleri üzerinde uzun uzun dursa da, okuyucuyu ümitsizlik girdabına atmamaya da fevkalâde dikkat eder ve hep ümitleri canlı tutmaya çalışır. Mesela bir yerde şöyle der: “Diriliş erlerindeki bu hamle ve hareket, mevsimi gelince öyle sürpriz semereler verir ki, yirmi-otuz başağa yürüyen bir tohum gibi bir tane olarak toprakla kucaklaşır, yüzbinlere ‘Toprak ol, toprak!..’ mesajları sunar.. ve bir taneyken yüzlerce ile çevresine tebessümler yağdırır.” (s. 146)

Sözü daha fazla uzatmayarak, kıymetli okuyucuları, müellifin zengin ve engin fikirleriyle baş başa bırakmak ve elinizdeki eserin, dikkatle okunmayı, satır satır mütalaa ve müzakere edilmeyi hak ettiğini hatırlatmak istiyoruz. Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’ye, en zor zamanlarda dahi bizlere rehberlik yaptığı ve yol gösterdiği için en içten şükranlarımızı arz ediyor ve Cenab-ı Hak’tan kendisine sağlık, sıhhat ve afiyet ihsan etmesini niyaz ediyoruz.

Süreyya Yayınları

-+=
Scroll to Top