Yusuf sûresi, 12/110
حَتّٰى إِذَا اسْتَيْئَسَ الرُّسُلُ وَظَنُّوا أَنَّهُمْ قَدْ كُذِبُوا جَۤاءَهُمْ نَصْرُنَا فَنُجِّيَ مَنْ نَشَۤاءُ وَلَا يُرَدُّ بَأْسُنَا عَنِ الْقَوْمِ الْمُجْرِمِينَ
“(İnkarcılar kendilerine mühlet verilmesine aldanmasınlar. Daha öncekilere de böyle fırsat verilmişti.) Hatta peygamberler öyle bir raddeye varırlar ki, toplumlarının iman etmeyecekleri ve onlar tarafından bütün bütün yalanlandıkları zannına kapılırlar. Derken onlara yardımımız yetişir de dilediğimizi kurtarırız. Mücrim toplumlara takdir ettiğimiz azabın da hiçbir surette önüne geçilemez.”
Ümit ve Selim Akıl
Bazı tefsirlerde bu âyete –hâşâ– “Peygamberler Allah’ın yardımının gelmesinden ümitlerini kestiler, Allah tarafından yalnız bırakıldıklarını zannettiler.” şeklinde yanlış bir mânâ verilir. Asr-ı Saadet’te de bu şekilde yanlış mânâ verenler olmuş fakat Âişe validemiz onların bu yanlış anlayışlarından Allah’a sığınmış ve önemli bir hatayı düzeltmiştir. Mütevatir kıraatlerden birini esas alarak onun bu âyete verdiği mânâ şöyledir: “Sıkıntılar uzayıp da yardım gecikince, peygamberler kavimlerinden kendilerini yalancılıkla itham edenlerin iman etmeyecekleri zannına kapılmışlar, inanmış olanların da kendilerini yalanlayacaklarını sanmışlardır. İşte o zaman Allah’ın yardımı yetişmiştir.”183
Âyetlere meal verip onları tefsir ederken peygamberlerin (aleyhimüsselâm) hususi durumlarını, Allah katındaki kıymetlerini nazara almak gerekir. Ümitsizlik, bezginlik gibi sıradan insanlar için geçerli olan şeyler onlar hakkında düşünülemez. Çünkü onların Allah Teâlâ ile özel bir irtibatları vardır. Kendi başlarına hareket etmezler. Hep vahyin kontrolünde yaşarlar. Bu yüzden onlar hakkında seçilecek kelimelere çok dikkat etmek gerekir. Evet, peygamberlere kesinlikle ümitsizlik isnat edilemez. Zira onlar doğrudan Allah’a dayanıp güvenir ve vazifelerinin sadece tebliğden ibaret olduğuna inanırlar. Kalplere nüfuz edip orada hidayeti yerleştirmek gibi bir vazifelerinin olmadığını çok iyi bilirler. Bu inanç ve şuurla, durmadan duraksamadan yollarına devam ederler.
Günümüzde belki her devirde olduğundan daha fazla ümitsizlik rüzgarları esiyor. Gelip çarpan hâdiselerle her defasında bir kere daha ümitler sarsılıyor. Ama hep hatırda tutulmalıdır ki “Ye’s mâni-i her kemaldir.”184 Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin bu veciz ifadesi bize ümitsizliğin, ilerleyip yükselmenin önündeki engellerin başında geldiğini söyler. Yine hatırlanacağı üzere bu konudaki en güzel söz ve tavsiyelerden biri merhum Mehmet Akif’e aittir:
“Ye’s öyle bataktır ki: Düşersen boğulursun.
Ümmide sarıl sımsıkı, seyret ne olursun!
Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar;
Me’yus olanın ruhunu, vicdanını bağlar.”
Peygamber efendilerimize bahşedilen sürpriz gelişmeler bizim için de her zaman söz konusudur. Olayların yönü beklenmedik şekilde inananların lehine değişebilir. Yeter ki onlar hak bildikleri yoldan sapmasın, Allah yolunda ihlas ve uhuvvet duyguları içinde yürümeye devam etsinler. Bu açıdan üfür, inkâr ve şirk ehlinin çeşitli hesaplar, kurgular peşinde koşup durmasının da bir önemi yoktur. Cenabı Hakk’ın öyle sürprizleri, öyle ekstra lütufları vardır ki inananlar kendilerine düşen vazifeyi yapma azim ve gayreti içinde oldukça, bu lütuflar hiç umulmadık yerlerden çıkar, gelir ve onları bulur.
Bu yüzden dualarımızda, hadis-i şerifteki ifadelerle hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, insanın hayaline dahi gelmeyen ihsanlarla,185 sürpriz bir şekilde Rabbimizin bize yardım etmesini, çıkış yolları göstermesini, içimize inşirahlar salmasını, cennette olduğu gibi aklımıza hayalimize gelmeyen nimetlerle bizi sevindirmesini isteyelim. Biz bu şekilde O’ndan istemeye, dilenmeye devam edersek bir de bakmışız ki rüzgarların yönü, olayların çehresi değişmiş, küfür, şirk ve nifak ehli birbirleriyle yaka paça olmaya başlamış, çarpışma ve vuruşmaların ağında yok olup gitmişler. Nitekim âyetin sonunda, “Bizim ceza vermemiz, ezmemiz, ezip geçmemiz, mücrim kavimlerden geriye çevrilmez.” buyurularak bu hakikate dikkat çekiliyor. Öyleyse biz, bir taraftan Cenab-ı Hakk’ın, mücrimleri cezalandırdıktan sonra yeni bir dönem açacağı, farklı bir atmosferde ve yeni bir nefesle hakikatin temsiline fırsatlar vereceği konusundaki ümitlerimizi hep canlı tutmaya bakalım, diğer taraftan da irademizin hakkını verip elimizden geleni yapmaya çalışalım.
183 Buhârî, ehâdîsü’l-enbiyâ 19, tefsîr (12) 6; et-Taberânî, Müsnedü’ş-Şâmiyyîn, 4/19.
184 Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, s.54 (İlk Hayatı).
185 Buhârî, bed’ü’l-halk 8, tefsîru sûre (32) 1, tevhid 35; Müslim, îmân 312, cennet 2-5.