Yusuf sûresi, 12/35

ثُمَّ بَدَا لَهُمْ مِنْ بَعْدِ مَا رَأَوُا الْاٰيَاتِ لَيَسْجُنُنَّهُ حَتّٰى حِينٍ

“Ardından, olayın iç yüzüne dair kanıtları görmelerine rağmen Yusuf’u bir süreliğine hapse atmayı uygun gördüler.”

Hapis Kararı

Zeliha’nın sarayda belli bir tesiri vardı. Ona bağlı hareket eden bazı yetkililer hem Zeliha’nın Hazreti Yusuf’un masumiyetini itiraf etmesi hem gömleğin arkadan yırtılmış olup buna dair şahit bulunması hem de ellerini kesen kadınların hâl diliyle itirafları gibi delil ve durumlara rağmen Hazreti Yusuf’u hapse atmayı tercih ettiler. Bunu yapanların ilk etapta vezir ve adamları olduğu düşünülse de, âyetteki gâib zamir dikkate alınacak olursa, bunların kadının tesirinde kalan bir kısım saray yetkilileri olduğunu söylemek daha uygun olacaktır. Çünkü âyetlerdeki ifadelere göre vezir, genel olarak insaflı bir duruş sergiliyor. Yusuf’u (aleyhisselâm) haksız yere hapse mahkûm edecek biri gibi görünmüyor. Muhtemelen, kadının gözünün içine bakarak hareket eden bazı saray yetkilileri bu işi tertipleyip ona da makul gösterdiler ve onu kabule mecbur bıraktılar.

Konuyla ilgili şu mülahazalar akla gelebilir:

1. O gün kadınlar arasında konuşulan bu mesele Mısır’da çok yayılmıştı. Bu yüzden, Hazreti Yusuf masum olsa da toplumdaki dedikoduyu kesip atmak için, diğerlerinin rahatı adına onun suçlu gösterilip hapse atılması gerekiyordu. Her dönemde hâkim güçlerin hukuk anlayışları bu şekilde cereyan etmiştir.

2. Hazreti Yusuf’un hapse girerken kısa bir cümlenin dışında kendini müdafaaya girişmediği görülmektedir. Çünkü haklıydı, suçsuzdu. Masum olmanın rahatlığını yaşıyordu. Vakıa haksızlıklar karşısında insanın haklılığına dair delilleri ortaya koyup kendini savunması, onun en tabii hakkıdır. Fakat burada söz konusu olan, bir peygamberdir. Belli ki onun gözettiği dengeler ve hassasiyetler vardı. Mesela suçsuz olduğunu söylediği an karşı tarafın ırz, namus ve iffetinin tartışılır hâle geleceğini düşünmüş olabilir. Hâlbuki bir peygamber Cennet’e giden yolda kendi iffet ve namusunu koruduğu gibi muhatap olduğu insanların itibar ve şerefini de düşünme mecburiyetindedir. Yani kendini zinadan uzak tuttuğu ölçüde dilini de muhafaza etmelidir. Nitekim etmiştir de. Derken o, beş-on sene ömrünü hapishanede geçiredursun, Mısır’da bu şayia çoktan unutulmuş ve hususiyle de yeni nesiller böyle bir şeyin dedikodusu içinde büyümemişlerdir. Bu itibarla da Yusuf (aleyhisselâm) hapishaneden çıktığında bir dönemde dedikodusu yapılan bu konular artık toplumda konuşulmamaktadır. Diğer bir ifadeyle Hazreti Yusuf, hedef ve muhatap kitlenin iffetini koruma adına, beş-on yıllık hapis hayatına razı olmuştur. On yıl sonra da olsa Hazreti Yusuf’a (aleyhisselâm) o iftirayı atan kadın bile اَلْاٰنَ حَصْحَصَ الْحَقُّ “Gerçek şimdi açığa çıktı.” diyerek kendi suçunu itiraf edip onun masumiyetini ilan etmiştir. Herkesçe malum olduğu üzere, bir insanın kendini savunup temize çıkarması ile bir başkasının onu savunması arasında dağlar kadar fark vardır. İşte burada, halk üzerinde tesiri olan asıl suçlunun Hazreti Yusuf’u savunması söz konusudur.

3. Hazreti Yusuf, deliller tamamen lehine olmasına rağmen haksız yere hapse girdi. Girdi ve orada çilesini doldurdu, vahye mazhar oldu, sonra da mahkûm olarak girdiği zindandan, düşüncelerin ve gönüllerin fatihi olarak çıktı. Sonra da bütün bir Mısır halkının sevgilisi hâline geldi. Evet, gerçek Sevgiliye dilbeste olunca, üç dört tane kadının sevgisini kazanma yerine bütün Mısır halkının sevgilisi hâline gelmişti.

4. Peygamberler yolunda bir yüce mefkureye bağlı olanlar, Hazreti Yusuf’un yaşadığı imtihanlara hazır olmalıdırlar. Zira onlar, Allah’ın muradı istikametinde hareket ederken masum da olsalar çeşitli imtihanlardan geçirilirler. İftiraya maruz kalabilir, hapse girebilir, uzun yıllar halk nazarında itibar iadesini ve masumiyetlerinin ilanını beklemek zorunda kalabilirler. O imtihanın her merhalesinde kendilerine düşeni yapar, konumlarının hakkını verir ve yola devam ederlerse yoluna gönül verilen, baş konulan Zat (celle celâluhu), onları yalnız bırakmayacak ve bir gün gelecek, gönüllerin sultanlığına taşıyacaktır. Tıpkı Hazreti Yusuf’u taşıdığı gibi!

5. Aslında Yusuf (aleyhisselâm), hürriyetini yitirdiği noktada gönüllere hâkim olma sürecine de girmiş bulunuyordu. Nefis ve enaniyeti adına yokluğa itilirken, kalbî ve ruhî hayatı itibarıyla yeni bir dirilişe yürüyordu. Kendisinden beklenen insanî yükselişi gerçekleştirmenin yanında ölü bir topluma da yeni bir diriliş üfleyecekti. Hazreti Musa’ya, Hazreti Davud’a, Hazreti Süleyman’a, Hazreti Mesih’e ve nihayet İnsanlığın İftihar Tablosu’na uzanan yollara Firavun ehramlarının tepesinden bir ışık tutacaktı. Mevsimi gelince bunların hepsi gerçekleşti ve Yusuf (aleyhisselâm) arkadan gelenler için bir yâd-ı cemil oldu.

-+=
Scroll to Top