Yusuf sûresi, 12/44

قَالُۤوا أَضْغَاثُ أَحْلَامٍ وَمَا نَحْنُ بِتَأْوِيلِ الْأَحْلَامِ بِعَالِمِينَ

“Onlar da ‘Bu gördükleriniz karmakarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilemeyiz.’ dediler.”

Kahinlerin Acizliği

Ortada büyük bir olay vardı. Kral rüya görmüştü ve rüyasının yorumunu büyük bir merakla bekliyordu. Rüyayı yorumlayacak olanlar, o dönemin anlı şanlı kahinleriydi. Kralın rüyasını yorumlamak için bütün maharetlerini ortaya koydular ve bir süre düşündüler. Fakat sonunda acziyetlerini itiraf edip, bunu başaramayacaklarını söylediler. Çünkü rüyanın çeşitleri vardı ve bu rüya onlara göre oldukça karışıktı.

Âlimler, rüyaları sınıflandırırmış ve özelliklerine göre genelde üçe ayırmışlardır. Birincisi, temiz ve duru kalpli, ruhaniliğe açık, nefsaniliğe kapalı salih insanların görmüş olduğu sadık rüyalardır. Bunlar gayet açık ve güzeldir. Bazıları yoruma ihtiyaç duysa bile güzel mesajlar içerir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) vahiyden evvel altı ay boyunca rüya görmüştü. Âişe validemizin ifadesiyle bu rüyalar, şafak aydınlığı gibi açıktı ve gündüz vaktinde aynen gerçekleşiyordu.111 Yani Efendimiz, tabire ihtiyaç duymayacak şekilde açık, net rüyalar görüyordu. Aslında Arapçada rüya denince öncelikle bu tür sadık ve salih rüyalar akla gelir.

İkincisi, daha önce yaşanan bazı tesirli hâdiselerin hayalde bıraktığı izlerin ortaya çıkmasıyla görülen rüyalardır. Üçüncüsü ise insan benliğindeki mizaç bozukluklarının nefis ve şeytanın da dürtmesiyle uykuda hortlaması şeklinde görülen rüyalardır. Bu iki çeşit rüyaya hulûm denir. Hulûm’un çoğulu ‘ahlâm’dır. Başına bir de ‘karışık şeyler’ mânâsına gelen ‘edğâs’ kelimesi eklenerek ‘edğâs-u ahlâm’ şeklinde tabir edilir. Bu tabir, karışık ve mânâsı anlaşılmayan rüyalar demektir. Bunlar, Freud’un da dikkat çektiği üzere, şuuraltına yerleşen şeylerin açığa çıkmasıyla ya da nefsanî dürtülerin tesiriyle görülen düşlerdir. Bir mânâsı yoktur, mânâsı varsa bile önemli değildir ve tabire değmez.

Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), vahyin kesileceğini fakat ahir zamanda mübeşşiratın (müjdeleyici rüyaların) revaç bulacağını haber vermiştir.112 Ahir zaman alametlerinin ortaya çıktığı günümüzde sadık rüya görenler çoktur. Sadece bana anlatılan sözlü ya da yazılı pek çok rüya vardır. Bunların pek çoğunda Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) teşrif eder, rüya sahibini ve inananları açıktan müjdelerle sevindirir, teyit eder ve onlara inşirah verir. Buna bağlı olarak rüya insanı olmaya gerek yoktur. Fakat bütün bu rüyaların ifade ettiği bir kısım gerçekler de vardır. Bunları görmezlikten gelmek de doğru değildir.

Özellikle kalp ve ruh hayatıyla yörüngesini bulmuş insanların gördüğü rüyalar önemlidir. Fakat sadık rüya görenler bunlarla sınırlı değildir. Bazı kaşifler de keşiflerini rüya ile gerçekleştirmişlerdir. Hatta Makedonyalı meşhur Kral İskender’in babası Topal Filip, evinden uzaktayken rüyasında Makedonya’dan çıkan bir alevin Anadolu’ya doğru sarktığını, bütün o bölgeyi yakıp yıktığını, İskenderiye’ye kadar gittiğini görür. Eve geldiğinde ise İskender’in dünyaya geldiğini öğrenir. Onun fitne sebebi olacağını düşünerek öldürmek ister ama eşi buna mâni olur. Daha sonra ise gördüğü rüya aynen tahakkuk eder. Bunun gibi, Müslüman olmadıkları hâlde olacak şeyleri rüyalarında gören çok insan vardır.

Uykuya dalarken güzel rüyalar görmeyi arzu etmekte bir mahzur yoktur. Ancak, karışık, mânâsız, kötü rüyalardan Allah’a sığınmak gerekir. Bu sebeple rüyada dahi hayalimizin kirlenmemesi için dua etmeli, hep güzel şeyler görmeyi dilemeliyiz. Hemen her gece, أَللَّهُمَّ رُؤْيَا صًادِقَةً صَالِحَةً مِنَ الْمُبَشِّرَاتِ غَيْرَ أَضْغَاثِ أَحْلَامٍ “Allahım Sen’den müjde dolu sadık ve salih rüyalar görmeyi, karışık, mânâsız, boş rüyalardan beni uzak tutmanı istiyorum.” duygu ve dilekleriyle uykuya dalmalı. Zira her insanın fıtri olarak teselli ve takviyeye ihtiyacı vardır. O yüzden güzel şeyleri görmek istemek, insan olmanın gereğidir ve yadırganmamalıdır. Yadırgamak şöyle dursun, hadis-i şerifin ifadesiyle, insanın damarlarında akıp giden şeytandan113 Allah’a sığınmalı, onun uykuda bile tasavvur ve hayalleri rüya yoluyla bozmaması için yalvarmalıdır.

Görülen güzel rüyaları, gurura, kendini beğenmeye sevk etmemesi şartıyla salih insanlara anlatıp yorumlatmakta bir mahzur yoktur. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) hem gördüğü bazı rüyaları anlatıyor hem de zaman zaman “Rüya gören var mı?” diye soruyordu. Anlatılan rüyaları tevil ettiği de oluyordu. Hatta bir defasında anlatılan bir rüyayı Efendimiz’in huzurunda Hazreti Ebu Bekir yorumlamıştı da Efendimiz bir noktayı düzeltmekle beraber onun yorumunu tasdik etmişti.114

Rüya yorumu kolay bir şey değildir. En başta o, metafiziğe inanmayı gerektirir. Bir insan rüyaya önem veriyor, onun yorumunu merak ediyor veya onu yorumlayabiliyorsa, bu ondaki metafiziğe olan inancın bir göstergesidir. Zira rüya yorumu yapan insanın fizikî dünya ile metafizik arasında sürekli geçişler yapması gerekecektir. Bu bir mânâda hikmet araştırmasıdır. Görünenlerin ötesinde bir mânâyı, bir sırrı bulmaya çalışmaktır. Rüya yorumu yapabilmek için ayrıca marifet, firaset ve tecrübe de gerekir. Çünkü rüya âlemi sembollerle doludur. O sembollerin bu dünyada neye karşılık geldiğini, neyi temsil ettiğini bilmek icap eder. Önceden görülen benzer rüyaların ifade ettiği mânâların toplamından da bazı yorumlar çıkarmak mümkündür. Rüya tabiri alanında bunlar da bir tecrübe havuzu oluşturur.


111 Buhârî, bed’ü’l-vahy 3 (3); Müslim, îmân 252.

112 Buhârî, tâbir 4; Tirmizî, rüya 1.

113 Buhârî, i’tikâf 11, 12, bed’ü’l-halk 11, edeb 121, ahkâm 21; Müslim, selâm 23, 24.

114 Buhârî, ta’bîr 47; Ebû Dâvûd, eymân 13.

-+=
Scroll to Top