Yusuf sûresi, 12/59-60

وَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ قَالَ ائْتُونِي بِأَخٍ لَكُمْ مِنْ أَبِيكُمْ أَلَا تَرَوْنَ أَنِّي أُوفِي الْكَيْلَ وَأَنَا خَيْرُ الْمُنْزِلِينَ ۝ فَإِنْ لَمْ تَأْتُونِي بِهِ فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْدِي وَلَا تَقْرَبُونِ

“Zahire yüklerini hazırlatınca Yusuf onlara dedi ki: ‘Bir dahaki sefere baba bir kardeşinizi de getirin. Gördüğünüz gibi ben size tam ölçek veriyorum ve ben dışardan gelen misafirleri ağırlamaya ziyadesiyle özen göstermekteyim. Eğer onu getirmezseniz o zaman ne bir hisse bekleyin ne de buralara uğrayın!’”

Yıllar Sonra İlk Buluşma

Hazreti Yusuf ve kardeşleri aradan uzun bir zaman geçtikten sonra ilk defa bir araya gelmişlerdi. Kardeşleri dışarıdan yardım almaya gelmiş muhtaç kimseler olarak, herkese yardım etmek isteyen şefkatli ve cömert bir idareci olan Hazreti Yusuf’un karşısında duruyorlardı. Böyle bir konumda onun yapacağı şey elbette onları güzelce yedirip içirerek ikramda bulunmaktı. Ayrıca onların yükünü tam olarak koydu, hiçbir şeylerini eksik bırakmadı. Bu davranışıyla o bir taraftan inancının gereğini ortaya koyarak iyi bir temsil sergiliyor, diğer taraftan da kardeşlerinin güvenini kazanarak Bünyamin’i getirmeleri için zemin hazırlıyordu. Nitekim kardeşleri gördükleri ikram ve izzet karşısında tekrar yardım istemeye gelecek cesareti toplamışlardı.

Güven telkin etme adına bu da yetmemiş; Hazreti Yusuf bir adım daha atarak, onların aldıkları zahireye karşılık getirmiş oldukları bedellerini yüklerin içine geri koydurmuştu. Hepsi onun cömertlik, dürüstlük ve hakperestliğine şahit olmuştu. Görüldüğü üzere bunlar oldukça ince siyaset takip etmeyi gerektiren meselelerdir. Elbette bunlar ilimsiz, hikmetsiz olmaz. Bu açıdan sûrenin her tarafında, ana konu olan ilim ve hikmeti gerektiren ifade ve icraatlar görülüyor.

Hazreti Yusuf’un Bünyamin’i sorarken söylediği بِأَخٍ لَكُمْ مِنْ أَبِيكُمْ ifadesi iki mânâya gelir. Birincisi, “Babanızdan diğer kardeşinizi isteyin ve onu da yanınızda getirin.” İkincisi “Baba bir kardeşinizi de getirin.” Bu ikinci mânâya göre düşündüğümüzde şunları söyleyebiliriz: Yusuf (aleyhisselâm) muhtemelen daha önceden kardeşleriyle görüşmüş ve kaç kardeş olduklarını öğrenmişti. Fakat Bünyamin, gelenler arasında yoktu. Bir dahaki sefere onu getirmelerini istedi. Bu isteğini dile getirirken onun üvey kardeş olduğunu ima eden bir cümle kullandı. Bu aslında Hazreti Yusuf’u tanımaları konusunda kardeşleri için önemli bir ipucuydu. Fakat kardeşleri bu ayrıntıyı fark edemediler. Fark etselerdi, belki de “Bizim üvey kardeşimiz olduğunu nereden biliyor?” diyerek şüpheleneceklerdi ve gerçekler ortaya çıkacaktı. Ne var ki, kardeşlerinin o esnada Hazreti Yusuf’un sözlerine dikkat kesilip oradaki inceliği anlayacak durumları yoktu. Çünkü ciddi fakr u zaruret içindeydiler. Tek dertleri, biriktirmiş oldukları üç beş kuruş karşılığında alabilecekleri yardımı alıp bir an evvel eve dönmekti. Belki de Mısır gibi bir yerde, yüksek mevkide bir yetkilinin kendi üvey kardeşlerini bileceğine ihtimal vermemişlerdi. Bu, bir konuya yoğunlaşıp etrafta olup biteni görememe, konuşulanları anlamama psikolojisi açısından üzerinde durulmaya değer bir meseledir.

Âyetin sonundaki فَلَا كَيْلَ لَكُمْ عِنْدِي وَلَا تَقْرَبُونِifadesinin “Ne bir hisse bekleyin ne de buralara uğrayın!” şeklinde sert bir konuşma şeklinde anlaşılması, Hazreti Yusuf’un yumuşaklığı, cömertliği ve ince siyasetine çok uygun düşmez. Evet, Bünyamin’i getirmeleri için siyaseten onlara böyle bir tavır sergilemiş olabilir. Ancak bu kadar yardım sever, bu kadar anlayışlı ve bu kadar ince siyaset takip eden bir zatın birden bire böyle sert bir üslup kullanması pek makul görünmüyor. Ayrıca buraya kadarki ifadeler gayet yumuşak ve incedir. Birden sert bir üsluba geçilmesi, siyak açısından da uygun görünmüyor. Bu açıdan söz konusu ifadeleri, “Kardeşinizi getirmezseniz onun payı size verilmez ama babanızın ve sizin payınızı veririm. Bu arada kardeşinize de cemile türünden bir şeyler gönderebilirim.” şeklinde anlamak daha uygundur.

Bu âyetle alâkalı iki soru akla gelebilir. Birincisi, acaba Hazreti Yusuf, Bünyamin’in hayatta olup olmadığını öğrenmek için böyle bir talepte bulunmuş olamaz mı? İkinci olarak da neden ailesinin tamamını değil de sadece Bünyamin’i istedi?

Birinci sorunun cevabı olarak şunlar söylenebilir: Kardeşlerine sorup Bünyamin’in yaşayıp yaşamadığını öğrenebilirdi. Belki de öyle bir kardeşlerinin olduğunu öğrendiği için onu getirmelerini istemişti. Ancak yine de tam emin olmak istiyordu. Çünkü Bünyamin onun öz kardeşiydi ve kendi yaşadığı olayları onun da yaşamış olmasından endişe ediyordu. Diğer kardeşleri ona da bir kötülük düşünmüş olabilirlerdi. Başına bir şey gelip gelmediğini merak ediyordu.

İkinci soruya gelince, öncelikle vahyin emriyle böyle davranmış olabilir. Eğer vahyin emriyle değil de kendi fetanetiyle hareket etmişse şu hususları göz önünde bulundurmuş olabilir: Hazreti Yusuf, bulunduğu toplumu ve idarenin hassasiyetlerini bilen biriydi. Kendisi Mısır’a sonradan gelmiş ve kısa zamanda idareye vaziyet etmiş biri olarak, ailesinin kalabalık şekilde oraya gelmesini uygun görmemiştir. Çünkü bu, orada dikkat çekecek, şüphe uyandıracak, gereksiz işkillenmelere sebebiyet verecektir. Çünkü orada belli bir kast sistemi vardı. Taşradan, varoşlardan gelenlere ikinci, üçüncü sınıf muamelesi yapıyorlardı. Dolayısıyla zemin hazırlamak için zamana ihtiyaç vardı. Bu, psikososyal açıdan üzerinde durulması gereken çok önemli bir meseledir.

-+=
Scroll to Top