Yusuf sûresi, 12/70
فَلَمَّا جَهَّزَهُمْ بِجَهَازِهِمْ جَعَلَ السِّقَايَةَ فِي رَحْلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا الْعِيرُ إِنَّكُمْ لَسَارِقُونَ
“Onların yüklerini hazırlatırken, su kabını, öz kardeşinin yükünün içine koydurdu.
Kervan hareket edince de görevlilerden biri: ‘Ey kafile, durun! Siz hırsızlık yapmışsınız!’ diye seslendi.”
Bünyamin’i Mısır’da Tutma Çabası
Kervanın yükü hazırlanırken, Hazreti Yusuf yükün içine bir su kabı koydu. Bunu bizzat kendisi mi yaptı yoksa adamlarına mı yaptırdı? Âyetin ifadesi iki ihtimale de açık duruyor. Böyle durumlarda ihtimalleri değerlendirmekte fayda var. Âyette geçen ‘sikâye’ kelimesi, su kabı mânâsına gelir. ‘îr’ kelimesi ise kafile demektir. Aynı zamanda “erzak taşıyan kervan” mânâsı da vardır. Farsçada buna kârbân denir. Kârbân, Türkçeye “kervan” şeklinde geçmiş ve günümüze kadar gelmiştir.
Allah Teâlâ, Hazreti Yusuf’a (aleyhisselâm) hikmet dolu çözüm yolları göstermiştir. Sûre boyunca bunun pek çok örneğini görmek mümkündür. Burada da onlardan birini görüyoruz. Kralın su kabını Bünyamin’in yüküne gizlice koyuyor ya da koyduruyor, sonra da görevlilere onu oradan çıkartıp bu vesileyle Bünyamin’i yanında alıkoyuyor. Bunu yaparken kardeşlerine hırsızlığın cezasını sorduruyor, onlar Hazreti Yakub’un şeriatına göre cevap veriyorlar, Hazreti Yusuf da söyleneni uyguluyor. Böylece Hazreti Yusuf, Hazreti Yakub’un (aleyhisselâm) şeriatını Mısır’da uygulama fırsatı bulmuş oluyor.
Bu olayın diğer bir yönü de şudur: Hazreti Yusuf, kralın kabını yüklerin içinde buldurmak suretiyle, kardeşlerinin mahcubiyet duymalarını sağlayıp daha önce yaptıkları kötülüklerden tevbe etmeleri için zemin hazırlamak istemiş olabilir. Aksi hâlde onlar pişmanlık nedir bilmeyecek, kendilerini hep haklı ve üstün görecek ve Hazreti Yusuf ile Hazreti Yakub’a yaptıkları zulüm için bir türlü tevbeye yanaşmayacaklardı. Aslında hırsızlık, görünüşte büyük ve ağır bir ithamdı ama arkasından gelecek bu önemli neticeler onu hafifletecekti.
İşte bütün bunlar Allah’ın Hazreti Yusuf’a öğrettiği ilmin birer tezahürüdür. Hazreti Yusuf, Allah’ın kendisini ilim ve hikmetiyle desteklediğini her fırsatta dile getirmektedir. Nitekim bu faslın sonunda bir kere daha Allah’ı anacak ve وَفَوْقَ كُلِّ ذِي عِلْمٍ عَلِيمٌ diyecektir. Yani her bilenin, her idare ve siyaset ehlinin üzerinde, onların bilmediklerini bilen, her şeyi ilmiyle kuşatan, seçtiği kullarına ilminden lütfeden Biri vardır ki o, Allah’tır.
Âyette halka gereken şeyleri duyurmakla vazifeli kişi (münadi) “Siz hırsızlık yapmışsınız!” veya “Siz hırsızsınız!” diyerek mahcup edici ve ağır bir isnatta bulunmaktadır. Bu hitap, ilk etapta su kabıyla alâkalı görünmektedir. Ancak münadiye bu sözü söyletenin Hazreti Yusuf olduğu ve hakikatte su kabının çalınmadığı düşünülürse, bu hitabın su kabıyla alâkalı olmaması gerekir. Aksi hâlde Hazreti Yusuf’a yalan isnadı söz konusu olur ki bu mümkün değildir. Öyleyse burada “Siz hırsızsınız!” sözünün başka bir işareti ve iması olmalıdır. İşte bu noktada, onların Hazreti Yusuf’u küçükken babalarından çalmış oldukları, bu sebeple kendilerine böyle hitap edildiği şeklindeki bir yorum makul görünmektedir.