Yusuf sûresi, 12/71-72

قَالُوا وَأَقْبَلُوا عَلَيْهِمْ مَاذَا تَفْقِدُونَ ۝ قَالُوا نَفْقِدُ صُوَاعَ الْمَلِكِ وَلِمَنْ جَۤاءَ بِهِ حِمْلُ بَعِيرٍ وَأَنَا بِهِ زَعِيمٌ

“Yusuf’un kardeşleri onlara dönerek ‘Ne kaybettiniz, neyi arıyorsunuz!?’ dediler. Görevlilerden biri:
‘Kralın su kabını arıyoruz. Onu getirene bir deve yükü ödül var. Buna bizzat ben kefilim.’ dedi.”

Kralın Kaybolan Su Kabı

Bir önceki âyette ‘sikâye’ kelimesi geçmişti ve su kabı mânâsına geliyordu. Yüklerin içine konulan şey sikâye idi. Fakat burada “Kralın su kabını arıyoruz.” denirken suvâ’ kelimesi kullanılıyor, sikâye denilmiyor. Suvâ, maşrapa gibi su içmede kullanılan bir kaptır. Buna ölçek de denebilir. Kelimeyi zihinde daha iyi canlandırmak için Anadolu köylerinde teneke kutu, kova veya daha küçük bir şeyin ölçü ya da ölçek olarak kullanılmasını düşünebiliriz. Sikâye ile suvânın birbirinden farklı olduğu anlaşılıyor. Sikâye, genel olarak su kaplarını ifade eden, suvâ ise daha özel kaplar için kullanılan bir isim olabilir. Hırsızlık ithamında bulunacak ve bir topluluğu mahcup edecek şekilde konuşulduğuna göre bu su kabının sıradan, ucuz bir şey olmadığı, değerli bir eşya olduğu düşünülebilir.

Burada Hazreti Yusuf’un kendi malı olmadığı hâlde neden kralın su kabını kervanın yükleri arasına koydurduğu sorusu da akla gelebilir. Muhtemelen kral onu Hazreti Yusuf’a hediye etmiştir ya da Hazreti Yusuf, bu işi kraldan izin alarak yapmıştır. Başka bir ihtimal de görevlilerin kral ile Hazreti Yusuf’u kastetmiş olmalarıdır. Su kabı gerçekten krala ait olsaydı, olay hakkında hüküm verirken muhatap tarafın kral olması gerekirdi. Bu durumda Hazreti Yusuf, yetkisini kaybeder ve bu planlarla istediği hedefe ulaşamazdı.

Diğer yandan, burada kabın krala isnat edilerek ‘kralın su kabı’ denmesi, mecazî bir ifade de olabilir. Yani kral tarafından takdir edilmiş, ülke genelinde kabul edilen bir ölçek olarak düşünülebilir. Herkesin evinde taştan, demirden, seramikten bir ölçek bulunsa bile bunlar genel olarak krala isnat edilerek anılır. Çünkü onun ölçüsünü belirleyip halka mâl eden kraldır. Mesela Amerika’nın kendine ait ölçekleri vardır. Bunlar “devlet ölçeği” olarak isimlendirilebilir.

Bununla beraber su kabının krala ait olduğunu söylemekle işin başında kardeşlerin kalbinde bir ürperti uyandırılmak da istenmiş olabilir. Böylece acziyetlerini kabul edip daha sonra kendilerinden istenen şeyleri yapmaları ve geçmişteki günahlarına tevbe etmeleri için psikolojik bir zemin hazırlanmış olabilir.

Hazreti Yusuf’un kardeşleri, neyin çalındığını değil neyin kaybolduğunu soruyorlar. Öyle anlaşılıyor ki kendilerine hırsız olarak hitap edilmesi, onlara çok ağır gelmişti. “Bir şey kaybolmuş olabilir ama biz çalmadık. Neyi arıyorsunuz onu söyleyin?” demek istiyorlardı. Hırsızlık yapmadıklarından emin oldukları için, kendilerine doğru gelen görevlilere, kendilerine olan güveni ifade etmek için tam bir şekilde dönerek konuşuyorlar. Eğer hırsızlık yapmış olsalardı gözleri ve bedenleriyle suçlu pozisyonuna düşer, kaçamak hareketlerde bulunur ve kendilerinden bu kadar emin olamazlardı.

Burada da görüldüğü gibi, olaylar hakîmane ifadeler, sırlı kelimeler eşliğinde bir kanaviçe gibi ilmek ilmek örülüyor. Hâdiseler bir sırlar yumağı şeklinde yuvarlanarak ilerliyor. Bu sırlar ve hikmetler, düz bir mantıkla ve basit olaylarmış gibi bakıldığında anlaşılmaz. Bunlar ancak, akıl-mantık beraberliğinde, derinlik arayışı içerisinde nazar edildiğinde anlaşılır. Nitekim olayların yaşandığı o zamanlarda da pek çok şey, meydana geldiği anda anlaşılamamış, ancak süreç içerisinde bu hâdiselerin iç yüzlerinin bir bir ortaya çıkmasına bağlı olarak anlaşılır hâle gelmiştir.

-+=
Scroll to Top