Yusuf sûresi, 12/8
إِذْ قَالُوا لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَى أَبِينَا مِنَّا وَنَحْنُ عُصْبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَالٍ مُبِينٍ
“Hani onlar (aralarında şöyle konuşmuşlardı): ‘Güçlü kuvvetli şu kadar evladı dururken babamız, Yusuf ile öz kardeşini bizden daha çok seviyor, onları el üstünde tutuyor. Babamız büyük bir yanılgı içinde, yaptığı çok yanlış.’”
Hazreti Yusuf’un kardeşleri, ona karşı içlerinde besledikleri hınçlarını, kıskançlıklarını artık dile dökmeye, kendi aralarında konuşmaya, planlar kurmaya başladılar. Onu bir şekilde dünyalarından çıkarmak istiyorlardı. Bu konuda dayandıkları en önemli nokta, kendilerinin güçlü olmasıydı. Usbe kelimesi güçlü, kuvvetli, kenetlenmiş, bütünlük içinde olan topluluk demektir. Güçlü olmaları onlara üstün oldukları hissini veriyordu. Aynı kelime Kasas sûresinde de geçer ve orada Karun’un hazinelerini güçlü bir topluluğun taşıdığı ifade edilir.49 Ayrıca Nur sûresinde Âişe validemize iftira atan güruh tanımlanırken, “kendi içlerinde anlaşmaya varmış bir grup” mânâsında aynı kelime zikredilir.50 Bütün kardeşler birlik ve bütünlük içerisinde kenetlendiler ve Hazreti Yusuf’un karşısına güçlü bir grup olarak çıktılar.
Hazreti Yusuf’un kardeşlerinin babaları hakkında kullandıkları dalâl kelimesi, burada dalalet ve yoldan çıkma mânâsına gelmez. Zulüm kelimesinde olduğu gibi bu kelimenin de mânâ dereceleri vardır. Yolunu kaybetmekten itikadî olarak yoldan çıkmaya, bir şeyi tam bilememekten biraz yanlış düşünmeye ve yanılmaya kadar çeşitli anlamlar ihtiva eder. Hazreti Yakub’un (aleyhisselâm) çocukları, babalarının peygamber olduğunu biliyorlardı. Bunu hesaba katarak düşünecek olursak, dalâl kelimesinin en hafif mânâsını kasdettiklerini söyleyebiliriz. Yani onlar, “Babamız yanılgı içinde.” veya “Babamız yanılıyor.” demek istemişlerdir.
Hazreti Yusuf’un İç-Dış Güzelliği
Kardeşlerinin Hazreti Yusuf’u kıskanmalarının en önemli sebebi, Hazreti Yakub’un ona karşı ayrı bir teveccühte bulunmasıydı. Bunu da “Babamız onu bizden daha çok seviyor.” cümlesiyle açıkça ifade ediyorlardı. Ne var ki onlar henüz bu teveccühün perde arkasını, sebep ve sırlarını anlayacak durumda değillerdi.
Hazreti Yusuf, Türkçemizde kullandığımız ifadeyle, tam bir erkek güzeliydi. Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) beyanıyla yeryüzündeki güzelliğin üçte ikisi ona verilmişti.51 Fakat onun güzelliği sadece fizikî mânâda bir güzellik değildi; ahlakî güzelliği, maddî güzelliğini aşkındı. O ahlakıyla da çok güzeldi, konuşmasında çok müessirdi, muhakemelerinde çok ileriydi. Allah’ın maddî-manevî güzellik abidesi olarak yarattığı nadide bir şahsiyetti.
Hazreti Yakup ondaki cevheri görmüş, onun ileride peygamberlikle serfiraz olacağı, dedesi Hazreti İbrahim ve babası Hazreti İshak’tan sonra kendisine intikal eden peygamberlik silsilesinin bir sonraki halkasının o olacağı kendisine bildirilmiş olacak ki ona ayrı bir ihtimam gösteriyor, bir mânâda onu gelecekteki misyonuna hazırlıyordu.
Ama Yusuf’un kardeşlerinin düşüncesi farklıydı…
49 Bkz.: Kasas sûresi, 28/76.
50 Bkz.: Nûr sûresi, 24/11.
51 Bkz.: el-Hâkim, el-Müstedrek, 2/625.