Yusuf sûresi, 12/81-82
اِرْجِعُۤوا إِلٰۤى أَبِيكُمْ فَقُولُوا يَۤا أَبَانَۤا إِنَّ ابْنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدْنَۤا إِلَّا بِمَا عَلِمْنَا وَمَا كُنَّا لِلْغَيْبِ حَافِظِينَ وَاسْأَلِ الْقَرْيَةَ الَّتِي كُنَّا فِيهَا وَالْعِيرَ الَّتِۤي أَقْبَلْنَا فِيهَا وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
“Siz şimdi gidip babanıza deyin ki: ‘Ey babamız, inan ki oğlun hırsızlık etmiş! (Kaybolan su kabının onun yükünde çıktığını gözlerimizle gördük) Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. (Söz verdiğimiz zaman, bu durumun ortaya çıkacağını nereden bilebilirdik?) Bilgimiz dışında kalan olaylara karşı biz onu koruyamazdık ki! İnanmazsan, gittiğimiz şehrin ahalisine ve yine içinde geldiğimiz kafilede bulunanlara sor! Bütün samimiyetimizle ifade ediyoruz ki söylediğimiz, doğrunun ta kendisidir.’”
Kardeşlerde Olgunlaşma Emaresi
Hazreti Yusuf’un kardeşlerinin buradaki sözleri, artık onların büyümüş ve olgunlaşmış olduklarını gösteriyor. Doğrudan tam bir suçlamada bulunmayıp, ‘bildiğimize göre’, ‘gözümüzün önünde cereyan ettiği üzere’ gibi kayıtlarla durumu ifade ediyorlar. Bu tedbirli konuşmalarını bir de “Biz gaybı bilmeyiz, kaybolan şeyden haberimiz yok, o konuda malumatımız bulunmuyor.” sözleriyle destekliyorlar. Zira bu sefer gerçekten de doğru söylüyor, doğru olduğuna inandıklarını dile getiriyorlar. Ardından da babalarının halka ve kervandakilere sormasını istiyorlar. Yani meseleden kendilerinin mesul olmadığını ifade ederken şahit getirmeyi de ihmal etmiyorlar. Bu teklifleriyle aslında iyiliğe doğru kararlı bir adım attıklarını gösteriyorlar.